ZULÜM NEDİR, ZALİM KİMDİR?

899
Paylaş:

29 Haziran 2018

Adalet; her işte ve her meselede hakkı gözetmek… Herkese müstahakkını vermek, hiç kimsenin hukukuna tecavüz etmemek demektir. Zulüm ise, adaletin zıddıdır. İnsanların ve diğer canlıların hayatına ve hakkına tecavüz etmek, zorbalıkla veya şeytanlıkla, başkalarına hakaret ve hıyanete yönelmek, insafsız ve vicdansız davranışlara girişmek demektir.

Herhangi bir hakkın gasp edilmesine ve gecikmesine sebep olmak, görev ve yetkilerini kötüye kullanmak, hile ve hıyanetle hakkı olmayan makam ve menfaatlere konmak da, zulümdür. Zulme ve haksızlığa uğrayan kimseler ise mazlumdur. Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz: “Mazlumların bedduasından sakının. Çünkü onunla Allah (CC) arasında perde yoktur” buyurmuştur.[1]

Şimdi Kur’an’da kimlerin zalim sayıldığına dikkat edelim:

a- Aklı yattığı ve gerçeği anladığı halde, sadece işine gelmediği için, bile bile Kur’ani hüküm ve haberleri inkâr eden zalimdir;

“Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir.”[2]

“O zalimler bile bile Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar”[3] ayetleri bunları bildirmektedir.

b- İnsanları putlaştıran, bazı komutan ve kahramanları tabulaştıran veya şeyh, hoca gibi din adamlarını sevgide ve övgüde mabutlaştıranlar da zalimdir.

“İnsanlardan kimisi de Allah’tan gayrı(sını Ona) eşler tutarlar. Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler… (İnsanları putlaştırmak ve mabutlaştırmak suretiyle) zulmedenler, azabı gördükleri zaman yegâne kuvvet ve kudret sahibi Allah olduğunu ve Allah’ın azabının çok çetin olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi…”[4] ayeti bu durumda olanları haber vermektedir.

c- Elinde imkân ve iktidar olduğu halde, Allah’ın indirdiği adalet ve merhamet kuralları ile hükmetmeyenler, yaptıkları kanunlarıyla Kur’an’a ve evrensel hukuk kurallarına ters düşenler de zalimdir.

“Ve her kim (hangi grup ve kavim) Allah’ın indirdiği (Kur’an ile) hükmetmezse, işte zalimler onlardır.”[5]

“İslâm’a çağrıldığı halde (Müslüman ve Kur’an; devlet ve siyaset işine karışmaz diyerek) Allah’ın üstüne yalan ve iftira atanlardan daha zalim kim olabilir? Allah böylesi zalimleri asla hidayete eriştirmez.”[6] ayetleri bu gibileri göstermektedir.

d- Hangi dinden ve hangi kavimden olursa olsun ve hangi yolla yapılırsa yapılsın, insanların canına, malına ve namusuna hakaret ve hıyanet edenler, dininden ve düşüncesinden dolayı insanlara zahmet ve eziyet edenler de zalimdir.

e- Zalimlerden makam ve menfaat umarak veya Hak Davaya hizmetten usanarak, nefsine ve şeytana uyarak İslami hareket ve cemaatten ayrılıp kaçanlar da zalimdir.

“Kendisine Rabbinin ayetleri (İslâm’ın hakikatleri) okunduktan (ve gerçeği anladıktan) sonra, bunlardan yüz çevirip uzaklaşandan daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki Biz mücrimlerden intikamımızı alırız.”[7] ayeti bu gerçeğe işaret etmektedir.

f- İslâm’ı bozmaya, yozlaştırmaya ve Müslümanları yoldan çıkarmaya çalışanlar. Basın, yayın ve eğitim yoluyla bu tahribatı yapanlar da zalimdir.

“İyi bilin ki Allah’ın la’neti zalimlerin üzerinedir. O zalimler ki, Allah’ın yoluna (Kur’ani hükümlerin yaşanmasına ve uygulanmasına) mâni olurlar ve O’nu (İslâm’ı) eğriltmek ve dejenere etmek isterler.”[8]

“Veyl olsun şu kafirlerin haline ki, onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah’ın yoluna engel olurlar ve onun eğrilmesine (ve keyiflerine göre değişmesine) çalışırlar. İşte gerçek sapıklar bunlardır.”[9] ayetleri de böylelerini göstermektedir.

g- Her türlü zulmü ortadan kaldırmak, Hak’kı ve adaleti hâkim kılmak için yapılan hizmeti terk edenler, farz olan fikri ve siyasi cihadı bırakıp nafile işler ve ibadetlerle vakit geçirenler…

Meclisin, mektebin, basın, yayın ve eğitim müesseselerinin Hak’kın ve hayrın hizmetine girmesi için gayret göstermeyenler, bu etkili ve yetkili araçları haksızlık ve ahlaksızlık yolunda kullanacak olanlara destek verenler de, elbette zalimdir;

“Ve Allah (cihat etmeyen) zalimler topluluğuna asla hidayet vermeyecektir.”[10]

h- İslâm’ın ve insanlığın düşmanı olan Siyonist ve Haçlı zihniyetleri dost ve rehber edinenler, Asyalı ve Afrikalı mazlum insanlara ve özellikle Müslümanlara karşı kullanılmak üzere oluşturdukları Birleşmiş Milletler, NATO ve Ortak Pazar (Avrupa Birliği) gibi kurum ve kuruluşlar eliyle yapılan ekonomik, siyasi ve askeri zulümleri sevenler, savunanlar ve övenler… Batılıların uşaklığını yapacak ve milli menfaatlerimizi satacak Mason ve münafıkları seçip iş başına getirenler de zalimdir.

“Ey iman edenler! (Sakın Siyonist) Yahudileri ve (Emperyalist) Hristiyanları (ve onların yolunda olanları) dost ve idareci edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. Artık sizden her kim onları dost tanırsa o da onlardandır. Ve Allah (hıyanet ve cinayet ehlini dost ve lider edinen) zalim bir topluluğu asla hidayete eriştirmez.”[11]

Bu zalimlere herhangi bir şekilde yardımcı olan ve işlerini kolaylaştıranlar da, zalim olurlar. Çünkü küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.

Zulme alet olanlar, körükledikleri bu zulüm ateşinde bir gün kendileri de yanarlar.

“İşte (elleriyle) kazandıklarından (ve zulme taraf olduklarından) ötürü, zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına musallat ederiz.”[12] hakikati ortaya çıkar.

Kendi elimizle seçip kazandırdığımız ve iktidar yaptığımız zalim yöneticilerin zulümleri, seçenleri de kuşatır. Çünkü zam, enflasyon, pahalılık, işsizlik ve geçim darlığı hepimize dokunmaktadır. Olumsuz basın ve televizyon yayınları hepimizin ahlakını bozmakta ve yuvasını yıkmaktadır.

Anarşi ve terör, hepimizin hayatını tehlikeye atmaktadır.

Tabi zulüm, uzun zaman devam edemez. Mazlumların ahı; eninde sonunda zalimleri mahvu perişan eder.

“Ey Resulüm! Zalimlerin yaptıklarından Allah’ı gafil zannetme. Allah (CC) sadece gözlerin dehşet ve şaşkınlık içinde donup kalacağı bir güne kadar onları erteliyor.”[13]

Ve Kur’an zalim milletlerin ve batıl medeniyetlerin acı akıbetlerini anlatan ayet ve kıssalarla doludur…

Adem Aleyhisselam’dan beri, her biri başka kavim ve karyeyi helak eden zulüm ve haksızlıkların hepsini birden ve bin beter işleyen vahşet ve dehşet medeniyeti olan Batı Emperyalizmi ve dünya Siyonizm’i de, mukadder olan akıbetine doğru hızla yaklaşmakta ve tarihin gayyasına doğru yuvarlanmaktadır.

Deccalizm’in sol kolu olan Komünizm ve Rusya felç oldu. Sağ kolu olan Kapitalizm ve Amerika da yakında kırılacak… Ülkemizdeki haksız ve hayırsız uygulamalar da son bulacaktır.

Sadakte Ya Resulâllah! Sen hep doğru söyledin! Haber verdiklerin bir bir çıkıyor! İşte bu son savaşı da mü’minler kazanacak ve yeryüzünde saadet medeniyeti kurulacaktır.

Şurasını da unutmayalım ki; zalimler hain olmakta, hainler ise devamlı korkak dolaşmaktadır. 

Evet, hainler devamlı huzursuz ve ürkektir. Kahpeler, korku ve şüphe içindedir. Telaş ve tedirginlik, bir suçluluk psikolojisidir.

Suçlu insanların, sorgulanmak ve sorumlu tutulup cezalandırılmak endişesi içinde olmaları ve bu yüzden her türlü girişim ve gürültüyü kendi aleyhine sanmaları tabiidir. “Yarası olan gocunur. Bal, safralıya dokunur.” sözü de bunlara göredir.

Evet, “okuluma ve kitabıma dokunma!” diyerek arabalarıyla Ankara’ya yürüyenlerin korna sesinden paniğe kapılanlar!.. “Din hürriyetimizi ve okuma tercihimizi engellemeyin” dileklerine, değnek ve dipçiklerle karşı koyanlar! El ele tutuşarak bir sevgi zinciri oluşturan ve memleketi merhametle kuşatan kız çocuklarımızdan gıcık alanlar!

Tekbirli sloganlardan ve Tevhid levhalarından ödleri kopanlar! Evet bunlar; aydınlıktan korkan karanlık kafalı yarasalardır!..

Bunlar “okuluma ve kitabıma dokunma!” “Başörtüme el uzatma!” diyerek yollara dökülen on binlerin, milletin tamamına yakınını temsilen yürüdüklerinin farkındalar.

Bu yarasalar, bir elinde Türk bayrağı, bir elinde barış sancağı ve dilinde tekbir sedasıyla yürüyen yiğitlerin, öyle “Kahrolsun Şeriat” diye tepinen düdüklü danalara benzemediğini çok iyi biliyorlar!..

Bu, milletten ve milli kültür köklerinden kopmuş solcu pırasaları, Ankara, İstanbul ve İzmir’in sosyete sokaklarında mum yakan mostraların şımarıklığıyla bir tutulmayacağını herhalde anlamışlar!..

İzleyenlerde hayret ve hayranlık uyandıran bu onurlu eylemleri ve olumlu söylemleri “Sokak gösterileri, terörist hareketleri, tahrik girişimleri” gibi sorumsuz ve seviyesiz benzetmelerle küçümsemeye ve kötülemeye kalkışanlar ise, aslında “Korkularından karanlıkta türkü çığıranlar” gibi, esiri oldukları kuşku ve kaygılarını ve suçluluk paradigmalarını bastırmaya çalışıyorlar.

Hiçbir gereği ve gerekçesi yokken, halkımızın bu haklı ve hayırlı tepkileri karşısında, İslâm kokusu aldıkları herkese ve her şeye saldıran ve her bahane ile Müslüman milletimizi suçlayan ve saçmalayanlar; bu toplumsal tepkilerin Kuvay-ı Milliye safında birleşeceğini ve demokratik bir devrime dönüşeceğini, şimdiden hissedip çılgınlaşıyorlar!

Ezan sesinden ve cami kubbesinden rahatsız olup, kilise müziğine hayran olanlar,

Ve Mason localarına selam durup, İmam Hatip okullarını ve Kur’an kurslarını kapatanlar… Ve “bunları düzelteceğiz” diye iktidara gelip, sözlerini unutanlar için, atalarımız ne güzel söylemiş. “sırtı kaşınan sarhoş, cami kapısına kusmuş”

Biz bu sözü şöyle değiştirelim:

“Siyasi mevta olup tarihin çöplüğüne gömülecekler, milletin okuluna ve kitabına dokunurmuş!”

Biz, elbette, kartelcilerin, kerhanecilerin, kumarhanecilerin ve kiralık kalemlerin kurduğu hükümetlerden, millete ve memlekete hizmet bekleyecek kadar saf değiliz. Ama bunların akıl almaz tahribatlarına göz yumacak ve en doğal haklarımıza tecavüzleri karşısında susup oturacak da değiliz.

Bu hükümsüz hükümetlerin ve arkasındaki karanlık güçlerin art niyetlerini ve asıl mahiyetlerini halkımıza anlatmak ve herkesi uyandırmak ve önümüzdeki ilk büyük sandık ihtilaline hazırlanmak mecburiyetindeyiz.

Karanlığa küfrederek ve hainlere kahrederek hiçbir yere varılmayacağını bilmeliyiz. Bu arada kasıtlı olarak yapılacak tahrik ve tertiplere de kapılmamak ve kaba kuvvete başvurmamak gerekir.

Sabır ve sükûnetle direnmek, tepkilerimizi meşru ve medeni ölçüler içerisinde göstermek, tarihi ve tabii görevimizdir.

Bizim his ve heyecanlarımızı istismar edip, ucuz kahramanlık peşinde koşacak bazı sorumsuz kesimlerin de, bu uğursuz hükümetin emir kulu olan çevrelerin de, kışkırtıcı tavırları karşısında yapacağımız bazı sert ve sabırsız hareketler, bu hayırlı davranışta bizi haksız konuma düşürebilir.

“İmam Hatip Okulları’nı Cumhuriyet okulları yapacağız”

“Bu okullarda devlet düşmanı yetişmesine göz yumamayız” gibi talihsiz ve seviyesiz iddiaların sahipleri, aslında tüm Müslümanları ve İslami kurumları düşman tanıdıklarını dolaylı bir şekilde dile getirmektedir. Bunların hükümeti de, sözde orman yangınları için çok yüksek fiyatlarla kiralanan helikopterlere benziyor.

Ne zaman bir orman yangını olsa, her ne hikmetse, bu helikopterler arızalanıyor ve işe yaramıyor. Ama yangınlar dışında hemen düzeliyor. Halka gösteri uçuşları yapılıyor.

Evet ülke çapında tutuşturdukları ekonomik ve sosyal yangınları söndürmek yerine devamlı körükleyen hükümetler, icraat yerine de edebiyat şovlarıyla vakit geçiriyor.

Ve her şeye rağmen tarihi hesaplaşma yaklaşıyor! Ha, sahiden İmam Hatiplerin orta kısmının kapatılması ve Kur’an Kurslarına kilit vurulması ve başörtülülerin okuldan ve işinden atılması girişimleri karşısında, Diyanet Başkanlarının, İlahiyat dekanlarının ve bazı meşrep kodamanlarının ise, ne diye sustukları ve nereye saklandıkları, halkımız tarafından merak ediliyor!.

Allah Sevgisinin Alâmetleri

Sevgi, öyle manevi ve samimi bir bağlılık ve tutkunluktur ki, insan sevdiğini devamlı memnun etmeye ve onun hoşuna gitmeye çalışır. Sevdiği kimseyi kırmaktan ve ona karşı çıkmaktan özellikle sakınır. Elbette sevilmeye ve sayılmaya en layık olan Cenab-ı Hak’tır. Allah’ın azabından ve gazabından korkarak ibadet etmekte gerekli ve geçerli ise de, asıl makbul olan Rabbimizi severek ve isteyerek O’na hizmet etmektir.

Herkes en çok Allah’ı sevdiğini iddia etse de bunun birtakım gerekleri ve Kur’ani göstergeleri vardır. Allah sevgisinin en mühim gereği ve göstergesi ise Hz. Peygamber Efendimizin sünnetine ve hayat sistemine tabi ve taraf olmak, ilmi, ailevi, siyasi ve iktisadi hayata, O’nun ahlakını ve mesajlarını uygulamaya çalışmaktır.

“Ey Resulûm! De ki: “Eğer gerçekten Allah’ı seviyorsanız (bu iddianızı ispat etmek üzere) bana (sünnetime ve hayat sistemine) tabi (ve teslim) olunuz ki Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…”[14] ayeti bu gerçeği anlatmaktadır.

Hz. Peygamberi (sav), sadece bir kısım ibadet ve adetlerinde kendine örnek alıp, ticarette faizci patronları, siyasette münafık masonları kendisine rehber edinen kimseler Allah’ı sevmek iddialarında nasıl samimi olabilirler?

Örneğin, insan hanımını sever ve sevdiği için de onu kıskanır. Çünkü muhabbetin tabii gereği gayrettir. Allah’ı seven, O’nun dinini ve peygamberin sistemini savunacaktır. Din gayreti olmayan insanın Allah muhabbeti de yoktur.

Allah’ı seven O’nun rengine boyanacak…[15] Düşünce ve davranışlarında İslâm okunacak ve her şeye Kur’an’ın gözlüğüyle bakacaktır.

Nasıl ki kalp içindeki kanı damarlar yoluyla bütün azalara pompalıyor ve vücudun her zerresinde kanın eseri görülüyorsa bunun gibi gönüldeki Allah muhabbeti de bütün düşünce ve davranışlarımızda kendini gösterecektir.

Kalpte Allah sevgisi varsa, akıl Allah’ı düşünecek, dil Rabbini zikredecektir. Akılları hep şeytanlık düşünenlerin, dilleri ise devamlı fasıkları ve münafıkları övenlerin kalbi kirlidir. Hâlbuki “Padişah konmaz saraya, – hane ma’mur olmadan” yani gönül evi şeytanların ve şeriat düşmanlarının sevgisi ile dolu ve kirli bulundukça oraya ezel ve ebed sultanının sevgisi gelip yerleşmeyecektir.

“İnsanlardan kimisi Allah’tan başka dostlar edinir ve onları Allah gibi severler. (Kâfir ve zalim şahsiyetleri, Batıl ve beşeri zihniyetleri över ve savunurlar, ama gerçek) müminler şiddetle ve samimiyetle en çok Allah’ı severler”[16] ve bu sevgi sebebiyle Allah yolunda hizmet ederler. Din gayreti çekmeyenlerin, yani zulüm ve kötülük nizamı ve şeytanın saltanatı yıkılsın, Allah’ın dini ve adaleti hâkim kılınsın diye gayret göstermeyenlerin Allah sevgisi sahtedir. Rahatımdan ve menfaatimden olurum endişesiyle, malımı ve makamımı kaybederim düşüncesiyle sıkıntı ve sorumluluktan kaçanlar, hevai nefislerini ilahlaştırıp seviyorlar ve bu sevgiyi de Allah sevgisi zannediyorlar!…

“(Ey Habibim) De ki; … Devamını okumak için tıklayınız.


[1] Buhari

[2] Bakara: 254

[3] Enam: 33

[4] Bakara: 165

[5] Maide: 45

[6] Saf: 7

[7] Secde: 22

[8] Hud: 19

[9] Rad: 2, 3

[10] Tevbe: 19

[11] Maide: 51

[12] Enam: 29

[13] İbrahim: 42

[14] Ali İmran: 31

[15] Bakara: 138

[16] Bakara: 165

[17] Tevbe: 24

[18] Maide: 54

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.