Yahudi Asıllı Rusların ve Haçlı Gavurların HAYDAR BAŞ HAYRANLIĞI ve İKTİDARIN MYANMAR TUTARSIZLIĞI

1045
Paylaş:

4 Eylül 2017

Baştan sona asılsız itham ve iftiralarla Osmanlıyı ve sultanlarını karalamaya ve bu şekilde Haydar Baş’ı aklamaya ve kahramanlaştırmaya çalışan; sahte şeyh, sahte prof. sahte seyyid (güya Hz. Ali neslinden peygamber torunu) Haydar Baş’ın müritlerinden Yusuf Karaca, hiçbir ilgisi bulunmadığı halde yazısını Erbakan’a çatarak tamamlamıştı. Çünkü zaten Erbakan’a havlamak üzere kiralanmış ve kurgulanmışlardı.

Yusuf Karaca: “Osmanlı İspanya’dan Yahudi getirmiş” diye bütün Osmanlıcılar ilginçtir İsrail dostu. Hocaları Erbakan’ın kankisi Üzeyir Garih’ti. Gülen’in de tabi…”[1] diyerek saçmalamıştı.

İstanbul Teknik Üniversitesinde aynı senelerde ve aynı bölümde hasbelkader yolları kesişmiş olan ve sadece 33 gün kadar Hoca’nın asistanlığını yapan Yahudi asıllı ve mason kayıtlı Üzeyir Garih ile Erbakan arasında gizemli ve ideolojik bir irtibat varmış gibi gerçekleri çarpıtan Soner Yalçın’a (Efendi-2 / Doğan kitap) tarafımızdan gerekli yanıt verilmiş ve sahtekârlığı ispatlanmıştı. İşte müritlerinin karısını ayartmakla meşhur Haydar Baş’ın Müritlerinden Yusuf Karaca bu yalama olmuş yalanları tekrar yazarak sinsi ayarını ve amacını yine ortaya koymuşlardı. Oysa Rahmetli Erbakan, Yahudi asıllı olan herkese değil, Siyonist zihniyetli kimselere ve ülkemiz aleyhine faaliyet gösteren kesimlere karşıydı. Kaldı ki, hangi okulda, hangi sınıfta, hangi Türk vatandaşıyla birlikte bulunma şansı ve şartı Erbakan’ın tercihi olamazdı. Üzeyir Garih’le, okul arkadaşlığı ve iş çevresinden tanışıklığı bahanesiyle Erbakan’ı “İsrailci” diye suçlamak, saçmalıktan öte kasıtlı bir iftiraydı. Madem öyleydi ise, bu Siyonist merkezler ve masonik mahfiller, Erbakan’ın Refah-yol iktidarına niye en fazla 11 ay dayanmış ve yıkmışlardı. Şeytanları bile şaşırtacak bu asılsız ithamları uydurup yazanlar, asıl kendileri Siyonizm’in kiralık ajanlarıydı.

Rus Yahudilerin Haydar Baş Hayranlığı!

Rusya Federasyonu Devlet Duma’sı Erkânı LDP Heyeti ile Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Haydar Baş, İstanbul’da sözde işbirliği protokolüne imza atmışlardı. İmza töreni İstiklal Marşı ve Rusya Milli Marşı’nın okunmasıyla başlanmıştı. Çok sayıda davetlinin de katılımıyla gerçekleşen imza törenine Avrupa’dan ve Türk cumhuriyetlerinden para ile tutulan birkaç akademisyen de katılmıştı. Törende Rusya Federasyonu’nun İstanbul Başkonsolosu Aleksey V. Yerhov da hazır bulunmuşlardı… Rusya’dan gelen heyette yer alan Liberal Demokrat Partisi (LDP) Dış İlişkiler Genel Başkan Yardımcısı Milletvekili Hudyakov Roman İvanoviç, Sosyal Politika ve Çalışma Komitesi Duma Komisyon Başkanı Milletvekili Elena Afanasyeva Vladimrovna, LDP Duma İhtisas Konseyi Başkanı Prof. Dr. Lisiçkin Vladimir Aleksandroviç ve Duma Milletvekili İvan Abramov kısa birer konuşma yapmış ve Haydar Baş’a övgüler yağdırmışlardı. Bu İvan Abramov, Yahudi asıllı bir Ortodoks olmaktaydı. Hem Yahudi hem koyu PKK destekçisi olan İvan Abramov’un bu Haydar Baş hayranlığının altında ne yatmaktaydı?

Haydar Baş’la anlaşan Duma, PKK’ya her zaman kucak açmıştı.

Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’ya bağlı Jeopolitik Konular Komitesi’nde, 10 PKK’lı Kürt grubu çalışma yapmaktaydı. Bu Komite yardımıyla, PKK lehine Moskova’da konferanslar hazırlanmıştı.

Rusya Parlamentosu Jeopolitik Konular Komitesi, PKK destekli sözde sürgünde Kürt Parlamentosu’yla organik ilişki kurmuşlardı. PKK’lılar, Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’ya bağlı Jeopolitik Konular Komitesi’nin yardımıyla Moskova’da “Rus ve Kürt Halkları Arasında İşbirliği Konferansı” adı altında bir toplantı yapmışlardı. Bu sözde sürgünde Kürt Parlamentosu’nun Yürütme Komitesi üyesi Rüstem Broy konferansın resmi program broşürlerinde, “Duma Jeopolitik Konular Komitesi Uzmanı” sıfatıyla tanıtılmıştı. Broy, bazı Rus Milletvekillerinin de konuştuğu bu konferansın oturum başkanlığını da yürüten adamdı. PKK’nın Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Doğu Avrupa ülkeleri sorumlusu olarak tanıtılan Mahir Velat Kürt sorununun çözümü için Rusya’ya “tek başına” arabulucu olma teklifinde bulunduklarını açıklamıştı. Velat, toplantıya ara verildiği sırada bir grup Türk gazetecisine yaptığı açıklamada da, “Jeopolitik Komite’de 10 kişilik Kürt grubumuz çalışma yapmaktadır. Bu bizim için büyük başarıdır” diye konuşmuşlardı. Moskova’da “sosyal örgüt” olarak faaliyet gösteren Kürt kuruluşlarının PKK bağlantıları bu konferansla açığa çıkmıştı. Gazeteci ve konuşmacılar da dahil toplam 50-60 kişinin katıldığı konferansta, Türkiye sık sık “Pan-Türkizm”le suçlanırken, “Rusya’yı parçalamaya çalışan” ABD, İngiltere ve Türkiye’ye karşı Rusya’nın önlem alması teklifini sunmuşlardı. Konferansın program broşürlerinde, “PKK’nın bir kolu olan ERNK’nın, BDT ve Doğu Avrupa Ülkeleri Sorumlusu” olarak yer verilen Velat, PKK’nın en üst düzey birkaç şefinden biri olarak tanınmakta ve yıllardır Moskova’da barınmasına göz yumulmaktaydı.[2]

Rusya’nın öldürülen Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov da, PKK’yı terör örgütü olarak tanımadıklarını açıklamıştı.

Rus Büyükelçi, Suriye ve Irak’ta gerçekleştirdikleri operasyonları o ülke yönetimleri ile mutabık kalarak yaptıklarını ve Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) hiçbir şekilde silah sevkiyatı yapmadıkları yalanını tekrarlamıştı. Ria Novosti News’e konuşan Karlov, kendisinin Türkiye Dışişleri’ne çağrılması ve söz konusu silah sevkiyatı ile ilgili konuların ele alınıp alınmadığına ilişkin soruları yanıtlarken PKK, YPG yandaşlıklarını ağzından kaçırmıştı.

Duma YPG’ye destek olmaktaydı.

YPG, PKK’nın Suriye’de konuşlanan kolu olan PYD’nin silahlı kanadının adıdır. Tam açılımı Kürtçe “Yekineyen parastina gel” olmaktadır. Türkçe’de “Halkçı Koruma Birlikleri” anlamındadır. Bilindiği gibi PKK, NATO üyeleri ve Avrupa Birliği tarafından da güya terör örgütü sayılmaktadır. Ama geçtiğimiz aylarda Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Aleksandr Botsan-Harçenko, PKK ve PYD’yi terörist örgütler olarak görmediğini vurgulamıştı. Botsan Harçenko, “Rusya’da bu örgütler resmi olarak teröristler listesinde değildir. Bu bir gerçek, durum böyledir”açıklamasını yapmıştı. Bu açıklamanın Türkiye açısından çok talihsiz ve yersiz olduğu meydandadır. 15 Ağustos 1984 akşamı Türkiye, PKK terör örgütüne ilk şehidini vermiş, o günden beri on binlerce vatan evladını kaybetmişti. “Türkiye bizim için önemli bir müttefiktir” açıklamaları yapan Rus hükümetinin terör realitesine rağmen ‘PKK ve PYD terör örgütü değildir’ demesi Türkiye’yi nasıl bir müttefik olarak gördüğünü açığa vurmaktaydı.

Güya IŞİD’E karşı ABD-Rusya ittifakı!

Kremlin, Trump ile Putin’in Suriye’de IŞİD’e karşı işbirliği oluşturacaklarını vurgulamıştı: “Her iki taraf da Rus-Amerikan ilişkilerinin eşitler seviyesinde, karşılıklı kazanç temeli üzerinde, yapıcı bir zeminde gelişmesi için işbirliğine istekli olduğunu beyan etti.” (Sputnik) açıklaması yapılmıştı.

Evet Rusya PKK ile aynı masadaydı ve aynı Rusya ABD ile de anlaşmıştı!?

Türkiye’nin artık terörist örgüt saydığı ve PKK terör örgütünün uzantısı olduğunu açıkladığı PYD şimdi Rusya’nın partneri durumundaydı. Yani Rusya bu örgütü istediği gibi kullanacaktı, çünkü artık yan yana yürüyorlardı! Artık PYD anayasal taleplerini Rusya’ya bildirecek, Rusya gerekli şekli verip Türkiye’nin önüne koyacaktı! Öte yandan, ABD-Rusya Suriye’de anlaşmış, artık Türkiye hem Suriye’de hem de Irak’ta ABD-RUS ikilisinden onay almadan hareket edemez duruma taşınmıştı. Yani Türkiye ABD-Rusya’nın ortak kıskacındaydı! Ve bu Rusya Haydar Baş’a niye sahip çıkmaktaydı? Erbakan’a şiddetle karşı olan Siyonist ve emperyalist odaklar bu Haydar Baş’ları, Erdoğanları, Fetullahları niye sahiplenip arka çıkmaktaydı?

           Şiir:

Eğer kalbin defter ise, neyler elin kalemi

Eğer gönlün görür ise, neyler gözün âlemi

Bakar kör olan münafık, ne bilsin Erbakan’ı

Bir baksın Allah’a kul mu, ya Şeytana köle mi?

Bir partinin başka ülke meclisleriyle işbirliği yapması, anayasal suç kapsamındaydı!

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve Rusya’nın Liberal Demokrat Partisi (LDP) arasında bir süredir devam eden görüşmeler mutabakatla birlikte resmi bir anlaşmaya dönüşmüş bulunmaktaydı. Aralarında Rus milletvekillerinin de bulunduğu bir heyet ile BTP arasında imzalanacak olan anlaşma güya iki ülke arasında siyasi, ticari, sosyal konularda ve eğitim alanında işbirliğini kapsamaktaydı. Konuyla ilgili Haydar Baş, “Türkiye’de Meclis’te temsilcisi dahi bulunmayan BTP’nin Rusya ile yapacağı bu anlaşmanın Türkiye ve Rusya ilişkilerinde yeni bir döneme kapı açacağına eminiz” açıklaması enteresandı. 2005 yılında yapılan ilk Milli Ekonomi Modeli (MEM) Kongresi’nde tanıştıkları, bir kısmı Yahudi asıllı Ruslar ile dostluğunun daha sonra da devam ettiğini belirten Haydar Baş, “Ortak paydamız olan MEM etrafında gelişen ilişkiler, geçen senenin Şubat ayında Rusya Parlamentosu Duma’da verdiğimiz konferans ile Devlet Başkanı Putin’in de dahil olduğu bir resmiyete dönüşmüş ve MEM bugün Duma’da çıkarılan kanun maddelerinin temel kaynağı haline gelmiştir” diyerek hava atmaktaydı.

Bu arada yeri gelmişken özellikle vurgulayalım ki;

Bizim başta Rusya ve İran olmak üzere, bütün komşu ülkelerle ve yine Çin, Hindistan gibi farklı güçlerle, elbette her türlü ilişkilerimizi geliştirmeye, ABD ve AB’ye mecbur ve mahkûm olmadığımız gerçeğini göstermeye ihtiyacımız ve tabi hakkımız vardır. Ancak bu yöndeki çabaların gerekli ve etkili sonuçlar vermesi için de; önce çok ciddi plan ve projeler hazırlanmalıdır. Öyle günübirlik ve rüzgârın yönüne göre değişik heyecan ve sloganlarla bir yere varmak imkânsızdır. Bu temelsiz ve dengesiz girişimler, ne Rusya ve Avrasya cephesinde ciddiye alınacak, ne de ABD ve AB nezdinde bize itibar sağlayacaktır. Oysa hem Batı hem de Doğu blokunda bize asıl rağbet ve kıymet kazandıracak olan, Rahmetli Erbakan’ın D-8 girişimini canlandırmak, İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı, İslam Savunma Paktı, İslam Ortak Pazarı ve İslam Dinarı gibi projelerine sahip çıkmaktır. Ama bunlar gerçek bir inanç ve kararlılık isteyen adımlardır.

Doğu Perinçek’in ve Ulusalcı-Kemalist Vatan Partisinin Erdoğan taraftarlığı!

Sn. Erdoğan’ın TBMM’ni devre dışı bırakıp saltanat fermanı gibi çıkardığı KHK’lerle ülkeyi yönetmesini bile haklı bulan ve bir sürü hikmet ve mazeret uyduran Doğu Perinçek,ülkenin savaş ortamında bulunduğunu ve Meclisten kanun çıkarmanın zorluğunu ileri sürüp, demokrasi duyarlılığını, tutarlılığını ve halkçılığını ortaya koymuşlardı. Daha fazla sırıtmasın diye, bu KHK’ların bazı hataları bulunsa da, olağanüstü şartlarda bunların hoş karşılanması lüzumunu da hatırlatmıştı.

Haber Türk’te Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına (29 Ağustos 2017) katılan Doğu Perinçek: “Sn. Erdoğan bize bir heyet göndererek, AKP iktidarıyla Rusya arasında bir uzlaşma ve yakınlaşma ortamı sağlamak üzere bizim aracı ve yardımcı olmamızı rica ettiğini aktardı. Biz de hemen, Moskova’ya gidip bu yöndeki girişimlerin alt yapısını hazırladık” itirafında bulunmuşlardı. Hatta İran’la yakınlaşmanın ve Genel Kurmay Başkanının Türkiye’ye beklenmeyen bir ziyaret yapmasının bile kendileri sayesinde yaşandığını ima etmeye kalkışmıştı. Artık Doğu Perinçek, Sn. Erdoğan’ın her girişimini; “Yeni bağımsızlık mücadelesinin bir gereği” olarak yorumlamakta ve açıkça AKP iktidarına sahip çıkmaktaydı. Peki bütün bunları nasıl okumak lazımdı? Ya Sn. Perinçek bir şekilde Erdoğan’ın güdümüne alınmıştı… Veya Erdoğan Perinçek’in himmet ve himayesine mecbur ve mahkûm kalmıştı.

Fetullahçı hıyanet kalkışmasının sözde sivil imamlarından Adil Öksüz’ün Almanya’da görüldüğü iddiası üzerine bu ülkeye nota veren ve bir tabak suda fırtınalar estiren AKP kahramanları; neden acaba darbenin elebaşı Fetullah münafıkını Pensilvanya’da açıkça barındıran Amerika’ya bir nota vermeye hiç yanaşmazlardı? Bu kaypak ve korkak tavırlarını dış ülkeler sezmez ve anlamaz mı sanırlardı?! Bu tutarsız tavırların sahiplerinin ağırlık ve saygınlığı kalır mıydı, kurusıkı palavraları ciddiye alınır mıydı?

PKK’ya aktarılan ve Türkiye’yi hedef alan bu tırları kim durduracaktı!?

Terörün hamisi ABD ağır silah, mühimmat ve zırhlı araçlardan oluşan toplam 1300 tırı YPG terör örgütüne ulaştırmıştı. Hemen yanı başımızda yaşanan bu vahim durum karşısında iktidarın ABD’ye bir nota bile verememiş olması, mide bulandırıcı ve kuşku uyandırıcıydı!

ABD geçtiğimiz aylarda terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye ağır silah yardımı yapılması yönündeki tasarıyı onaylamıştı. Tasarının onaylanmasının ardından terör örgütüne tır konvoyları ile ağır silah, mühimmat ve zırhlı araç yardımlarını göndermeye başlamıştı. Ancak Türkiye’de gündemin bu tırlar olması gerekirken hâlâ MİT tırlarının konuşuluyor olması kafalara “peki bu tırları kim durduracak, bu tırların hesabını kim soracak?” sorularını taşımıştı. Son yardımlar ile beraber ABD, terör örgütüne 1300 tırdan oluşan yardımı burnumuzun dibinden geçirerek ulaştırmıştı. Bir orduya yetecek ve hatta artacak kadar ABD’den silah yardımını alan terör örgütü ise, bundan cesaret alarak sınırımız olan Suriye’nin kuzeyine göz dikip o bölgelere binlerce teröristini konuşlandırmaya başlamıştı.

Bu tırların geçiş yolları!

ABD’nin teröre desteğinin güzergâhı ise Suriye’de yaşanan iç savaş nedeni ile yerlerini terk eden sivillerin geçişini sağlamak adına açılan Kuzey Irak ile Suriye’nin kuzeyi arasında burnumuzun dibinde bulunan Semalka-Pişhabur Sınır Kapısıydı. Yani Barzani Kürdistan’ıydı. Sivilleri tahliye etmek için açılan sınır kapısı, terör örgütüne silah yardımlarının ana rotasıydı. Semalka Sınır Kapısı sadece silah sevkiyatı ile değil, Irak’tan YPG terör örgütüne katılmak isteyenler ile Suriye’den Irak’a geçen YPG’li teröristlerin geçiş kapısı durumundaydı.

Yardımların dağıtımı İncirlik’ten yapılmaktaydı.

… Devamını okumak için tıklayınız.

 


[1] 27 08 2017 / Yeni Mesaj / Yeni Osmanlıya mı çatıyoruz?

[2] Noyan Ayan – Moskova / http://www.milliyet.com.tr/1997/02/14/siyaset/duma.html

[3] Kınama bildirisinin kaynağı: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı No: 286, 26 Ağustos 2017, Mynmar’da 25 Ağustos tarihinde meydana gelen saldırılar Hk.

[4] mehmetseyfettinerol@milligazete.com.tr

 

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.