5 Mayıs 2019
Tembellik; uyuşuk davranma, rahatına düşkün olma, zorluktan ve sorumluluktan kaçma, başkasının sırtından geçinmeye çalışma, kolaycılığa ve bedavacılığa yanaşma halidir ve çok yaygın bir hastalıktır. Okuyup bilgilenmekten, düşünüp değerlendirmekten, sorup öğrenmekten, yeni ve gerekli çareler ve projeler üretmekten uzak insanlar; “Beyin Tembelliği”ne… Çalışmaktan, araştırmaktan, yorulmaktan ve bir işe yaramaktan uzak insanlar ise; “Beden Tembelliği”ne müpteladır.
Bazılarında ise ilim var, amel yoktur. Bilgi var, beceri yoktur. Oysa; asıl amaç öğrenmek değil, üretmektir. Bilgisini, beceri ve berekete dönüştürmektir. Atalet, rehavet, miskinlik, pasiflik, yavaşlık, yılgınlık, durgunluk ve yorgunluk olarak karşımıza çıkan tembellik: Bedende (fiziksel olarak); hareketsizlik, gayretsizlik, geciktirmecilik, girişimsizlik şeklinde kendini göstermektedir. Beyinde (zihinsel olarak) ise; ilgisizlik, isteksizlik, gayesizlik, mevcutla yetinmecilik, kötümserlik ve ümitsizlik şeklinde tezahür etmektedir. Yeni şeyler öğrenmeye… Bilgi ve becerilerini geliştirmeye… Bildiklerini pratiğe dönüştürmeye… Öğrenmesi ve yerine getirmesi gerekenleri, önem ve öncelik sırasına yerleştirmeye çalışmayan insan, görünüşte yaşasa da, gerçekte ölmeye başlamış, fikren ve fiilen devre dışı kalmış kimse demektir.
Çok zeki ve yetenekli, çok güçlü ve becerikli olmak da önemli değildir. İnsan; bu yeteneklerini geliştirmeye, hayırlı ve yararlı yönde değerlendirmeye çalışmıyorsa, çok zeki ve çok çevik olması ne ifade edecektir. Çünkü ne zekâvet ne de kuvvet, tek başına karın doyurmaya veya ihtiyaçları karşılamaya yetmemektedir. Tembel tilki değil, yürüyen kirpi hedefine erişecektir.
Yazın sıcakta çalışanın, kışın ocakta aşı olacaktır.
Yazın gölge hoş diyenin, kışın hamur teknesi boş kalacaktır.
Yuvarlanmayan taş yosun tutacak, ama işleyen demir paslanmayacaktır.
Öyle ise; önce, eksiğimizi bilelim ve olgunlaşmak için sürekli “öğrenmemiz gerektiğini” kabul edelim. Sonra, öncelikle ve özellikle neleri ve ne kadar öğrenip yerine getirmemiz gerektiğine karar verelim… Ardından, hayatta lazım olacak her konuda bir şeyler bilmenin ve genel kültürümüzü geliştirmenin güzelliğini kabul etmekle beraber, asıl kendi meslek ve marifetlerimiz alanında, özel yetenek ve becerilerimiz sahasında yetişmeye ve ayrıntılarına kadar her şeyi bilmeye yönelelim.
Ne yapması gerektiğini bilmeyen gafil… Nasıl yapması gerektiğini bilmeyen cahil… Bunları öğrenmeye ve öğrendiklerini tatbik etmeye yanaşmayan ise; tembeldir. Yapması gerekenleri değil de, hoşuna gidenleri tercih edenler… Zor ve riskli işlere değil, kolay ve zevkli işlere girişenler ise, sefildir. Güçlü ve gerçekçi insan, eksiklerini ve zayıf yönlerini görüp kabul eden ve bunları düzeltmeye ve dizginini nefsin elinden alıp vicdani iradesine verebilendir. Olgun ve rehber insanlar ise; kendisini başkalarının yerine koyabilen ve onların duygu ve düşüncelerini doğru okuyabilen… Kendi arzularını ve tutkularını denetleyebildiği gibi, başkalarının da kötü yanlarını değiştirebilen… Kendisini ve çevresini olumlu yönde etkileyip isteklendirerek motive edebilen kimsedir.
Yapması gerektiği halde yapmadıklarını… Yapmaması gerektiği halde yaptıklarını belirleyip, bu zafiyet ve esaretten kurtulmak üzere:
a- Yararlı işler için kendisini gayret ve harekete geçirebilmeye,
b- Zararlı işler ve isteklerde de nefsini frenleyebilmeye başlayan kimse, başarıya doğru ilk adımı atmış demektir.
Bir konuda; ●Başarılı olacağına inanan, ●Kendisini bu işe adayan, ●Ümit ve iyimserliği elden bırakmayan kişi, olgunlaşma sürecindedir.
Bunun için, önce öğrenmeye ve yerine getirmeye karar verdiğimiz işleri sıraya koymamız gerekir:
1- Önemli ve öncelikli (acil) işler,
2- Önemli ama acil olmayan işler,
3- Önemli olmayıp, acil olan işler,
4- Hem önemsiz hem de gereksiz işler.
“En büyük bilgelik, neleri önemsemek ve geciktirmemek gerektiğini bilmektir.”
Rahatından ve konforundan fedakârlık etmesini… Basit zevk ve isteklerini ertelemesini… Gerektiğinde risklere, hatta tehdit ve tehlikelere göğüs germesini beceremeyenler, silik ve sıradan biri olarak kalmaya mahkûm kimselerdir.
Tembelliğin önemli bir nedeni de: “Mademki en güzelini ve en mükemmelini yapamayacağım, öyle ise çabalamam boşunadır” düşüncesidir. Hâlbuki bizim görevimiz, her şeyin en şaheserini yapmak ve zirveye ulaşmak değil, imkân ve fırsatlarımızı en verimli şekilde değerlendirmektir. En küçük “iş bitirici”, en büyük “hayalci”den daha çok saygı görecektir.
• Hoşumuza gitmeyen ama başlamamız ve başarmamız gereken işleri öne almak,
• Bu işe münasip bir tarih belirleyip, o takvime uymak,
• Vaktinde ve verimli şekilde bitirilen işlerden sonra, kendimizi ödüllendirmek ve kutlamak,
• Geciktirilen ve gevşetilen çalışmalarımızdan… Ve yine terk edilmesi gerektiği halde tekrar edilen yanlışlıklarımızdan dolayı kendimizi cezalandırmak gibi, “nefis terbiyesi” ve “nefis muhasebesi” de bizi tembellikten kurtarabilecek yöntemlerdir.
Çünkü cefasını çekmeyen, sefasını süremeyecektir. Tohumun sağlamını ekmeyen, somunun hasını yiyemeyecektir. Ve unutulmasın ki, demir nemlilikten, insan tembellikten çürüyecektir.
Üşenmek, ertelemek ve başladığını yarıda bırakıp vazgeçmek, tembellerin genel karakteridir. Bilmediğini öğrenmeyenler ve hiçbir eyleme geçmeyenler, hantal… Bildiği halde yerine getirmeyenler, tembel… Bilgisiz ve bilinçsiz olarak gayret edenler, hamal… Bilerek iş görenler ise, mükemmeldir.