23 Mart 2018
Verdikleri sakat ve skandal fetvalarla insanların tepkisini çeken bazı Hocalarla ilgili, Sn. Erdoğan’ın çıkışları çok tartışılmıştı.
“6 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenilebileceği, kadın erkeğin aynı asansörde bulunmasının halvet sayılabileceği, kadınların örtündüğü battaniye ve yorgandan bile insanların tahrik olunabileceği ve kocalarından dayak yedikleri için kadınların şükretmeleri gerektiği…” gibi temelsiz iddiaların “İslami fetvalar” gibi sunulmasına karşı Sn. Cumhurbaşkanının çıkışları haklıydı. Ancak bu konulardaki bilgi yetersizliğinden ve belki de danışmanlarının yanlış yönlendirmesinden dolayı “İslam’ın Güncellenmesi…” gibi alakasız ve yanıltıcı yorumlar yapmıştı.
Sn. Erdoğan konuşmasında, genişçe yer ayırdığı bu tür fasit fetvalara karşı çıkarak din adamı sıfatıyla toplumu yanlış yönlendirip tahrik eden kimselerle ilgili olarak; “Dinde yeri olmayan bazı içtihatlarda bulunuyor ve kendi görüşlerini söylüyorlar. Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar ya da çok farklı bir dünyada sanıyorlar. Çünkü İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar.” açıklamasını yapmıştı.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan başından sonuna kadar her kelimesine yürekten katıldığım sözlerle, Nurettin Yıldız ve Nurettin Yıldız gibileri ıskartaya çıkardı. Yaşasın! Artık hiç kimse bana; sen Nurettin Yıldız hoca efendi hakkında nasıl böyle şeyler dersin diyemeyecek. Çok mesudum çok.” diyen Ahmet Hakan ise konuyu kendi açısından çarpıtmaya çalışmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Şimdi birçok hoca efendi beni tefe koyup çalacak…” kuşkularında haklı çıkmıştı. Erdoğan’ın, Dünya Kadınlar Günü etkinliği kapsamında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki açıklamalarında: “Kadınlar dayak yiyorlarsa şükretsinler.” diyen Sosyal Doku Vakfı Başkanı ve İlahiyatçı Nurettin Yıldız’ı ve benzeri bazı Hocaları hedef alıp “Son günlerde bakıyorsunuz, birileri ortaya çıkıp ne yazık ki kadınlarla ilgili çok farklı açıklamalar yaparak dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatlarda bulunmaktadır…” diyerek bunları uyarmışlardı.
Erdoğan’ın konuşmasındaki: “İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz (ve cahil) bunlar. (Oysa) İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz İslam’ı 14 -15 asır önceki hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız. Çünkü İslam’ın uygulanması yer, zaman ölçüsüyle değişikliğe uğramaktadır. Şimdi birçok hoca efendi beni tefe koyup çalacak, o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın (yeter)” sözleri, doğru bir hikmeti, yanlış ifadelerle belirtme… Ve maalesef çok önemli bir gerçeği, sadece istismar amaçlı gündeme getirme çabalarıydı.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda üç gün önce Sn. Erdoğan’ın konuğu olan Nur cemaatinin önde gelen isimlerinden Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Erdoğan’ın “İslam’ın güncellenmesi” sözlerini yersiz ve gereksiz bulmuşlardı.
Ahmet Akgündüz, sosyal medya hesabından yayımladığı “Muhterem Cumhurbaşkanım! Haddinizi aşarak şer’î meselelerde fikir beyan etmeyiniz! Zira ne müctehid ve ne de fıkıhçısınız!” başlıklı yazılı açıklamada “Muhterem Cumhurbaşkanım! Sizi Allah için seviyor ve 21. Asrın siyasî müceddidi olarak ilan ediyorum; ancak siz ne dinî müceddidsiniz ve ne de fıkıhçısınız. Ehil olmadığınız konularda ve hele de şer’î konularda görüş beyân etmeniz tamamen şahsınızı felâkete sürükleyebilir. Ben sözlerinizin maksadını aştığını hüsnüzanla yorumluyorum. Sizi Allah için seven bu kardeşinizden birkaç noktayı dinleyiniz.” ifadelerini kullanmış ve tabii kendi riyakârlığını da ortaya koymuşlardı. Sözlerinin devamında:
“Birinci Nokta: Nureddin Yıldız ve Faruk Beşer Hocalar ehl-i sünneti bu bid’at asrında müdafaa eden hocalardır. Ancak âyet ve hadisleri ve hatta şer’î hükümleri açıklarken bazı ifade yanlışlıkları bulunabilir. Biliniz ki, hedefleri bu iki hocayı yıpratmak değil, belki dini yıpratmak olan algıcı medyaya güvenmeyiniz.”
“İkincisi, Diyanette ve Din İşleri Yüksek Kurulunda İslam hukukunda gerçek uzman bulunduğu konusunda endişelerim vardır. Yahut algı operasyonundan korkarak söz söylemekten çekinmektedirler. Zira Diyanet İşleri Başkanımız ve Din İşleri Yüksek Kurulu, yine medyanın ortaya attığı evlenme yaşı konusunda imtihanı geçemediler. Meseleyi milletimize anlatamadılar. Anlatmak isteyenlere de fırsat vermediler.” diyerek onları haklı çıkarmaya çalışmıştı.
Ahmet Akgündüz “21. Asrın Siyasi Müceddidi ilan ettikleri” Sn. Erdoğan’ı; “6 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilebileceği” gibi hem Kur’an’a ve Resulüllah’ın uygulamasına, hem de fıtrata ve vicdana tamamen aykırı fetvaları, dini bir hakikat gibi sunan ve savunanları kınadığı ve uyardığı için Cumhurbaşkanını “haddini aşmak”la suçlamışlardı. Dolaylı biçimde kendisini “Fıkıh alimi ve müceddid” ilan eden Ahmet Akgündüz’e sormak lazımdı: Sizin 6-9-11 yaşlarındaki kız çocuğunuzu gelin almak için isteyenlere nasıl bir tavır takınırsınız? En azından kızar ve kovarsınız değil mi? Çünkü fıtrata ve vicdana aykırı bir talepte bulunmuşlardır ve İslam fıtrat dini olmaktadır.
Hem madem samimi ve seviyeli bir din alimi pozisyonundasınız ve Sn. Cumhurbaşkanıyla Sarayda görüşecek kadar yakınsınız… Öyle ise “Kur’an’ın sarih ayetlerine, Resulüllah’ın (SAV) sahih hadislerine, Müçtehit ulemanın icma ve ittifak prensiplerine… Ve tabii akli, ilmi ve vicdani ölçülere ve çağdaş gerçeklere ve gereksinimlere uygun bir Anayasa örneği ve sistem projesi hazırlayıp, “Siyasi Müceddidinizin” yüksek ilgi, bilgi ve tensiplerine niye sunmazsınız?.. Bilgi ve birikiminiz mi yetmiyordu, yoksa yeterli ciddiyet ve cesaretiniz mi bulunmuyordu?
Üstelik Sn. Cumhurbaşkanı: “İlim adamları daha cesur davransın” çağrısı da yapmışlardı.
“Ömrünü İslam’a adamış ilim adamları ile bu meselenin üstesinden geleceğimize inanıyorum. Bu konuda ilgili kurumlarımızın ve muteber ilim adamlarımızın daha cesur davranmasını rica ediyorum. Aksi halde hep birlikte çok büyük bir vebal altında kalacağımız açıktır.” diyen Sn. Erdoğan’ın bu çağrısı karşısında artık korkmamıza da gerek kalmamıştı.
Ardından Sn. Erdoğan “İslam’ın Güncellenmesi” sözlerini açıklığa kavuşturmuş, “Dinde Reform Aramıyoruz, Haddimize mi?” itirafında bulunmuşlardı.
“İslam’ın güncellenmesi” sözüne yönelik itiraz ve uyarılara yanıt veren Erdoğan, “Dinimiz İslam ve kitabımız Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar caridir. Biz dinde reform aramıyoruz. Haddimize mi?” demek zorunda kalmıştı.
Sn. Erdoğan, partisinin genel merkezinde Siyaset Akademisi’nin açılışında konuşurken: “(Bu) Kur’an’ın kıyamete kadar gelecek olan tüm toplumlar karşısında söyleyecek sözü olduğu anlamına gelir. Kitabımız Kur’an’ın her zaman söyleyecek sözü vardır. (Kur’an temel ve genel hükümler barındırır.) Ama bunlardan hareketle yapılan içtihadlar ve geliştirilen kurallar ve uygulamadaki karşılıkları zamana ve şartlara göre değişecektir. Zamanın değişmesi ile ahkâmın da değişeceği inkâr edilemez. Biz dinde reform aramıyoruz. Haddimize mi? Asla. Ama önüne gelenin; kadınlarla, gençlerle, yaşlılarla ilgili bu tür şeyleri konuşmalarının İslam’a getirdiği gölgeyi (ve tehlikeyi) de görmezlikten gelemeyiz… Bu değişim meselesi asırlara dair bir husustur. Değişimi inkâr etmek kendi kendini kandırmak demektir. Elbette asla değişmeyen ve değişmeyecek olan kurallar da vardır. Mesela İslam’ın son din olduğu bir hakikattir. Bununla kimse oynayamaz. Allah’ın yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade ettiği hükümler asla değişmemiştir, değişmeyecektir. Dinimiz İslam ve kitabımız Kur’an-ı Kerim, kıyamete kadar caridir (gereklidir, geçerlidir ve yürüyecektir). Bu da bundan sonra da kıyamete kadar gelecek olan tüm toplumlar, yaşanacak tüm hadiseler, ortaya çıkacak tüm yeni durumlar karşısında söyleyecek sözü (ve esas alınacak hükmü) olduğu anlamına gelir. Bunların uygulamadaki karşılıkları elbette zamana, şartlara göre değişecektir. Mecelle kaidesidir, yani; “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz”. Biz içtihatları değiştirmezsek, uygulamaya ilişkin kuralları uygun şekilde yenilemezsek sadece kendi kendimizi kandırmış oluruz. Müslümanlar sürekli kendilerini geliştirmek durumundadır.” diyerek durumu düzeltmeye çalışmıştı. Şimdi ilmi dirayeti ve cesareti varsa Ahmet Akgündüz’ün derhal İslami bir anayasa hazırlayıp Sn. Erdoğan’a sunması lazımdı.
Tabii bu çağrımızın, yani İslam’a ve insanlığa yakışır, Kur’an, akıl ve vicdan kaynaklı yeni bir anayasa taslağı hazırlayıp Sn. Cumhurbaşkanına sunma ve bunları kanunlaştırma ve uygulamaya sokma konusunda kendilerini teşvikte bulunma ve hatırlatmamızın, Erdoğan hayranı ve yandaşı tüm İlahiyat Prof.ları, Medrese Uleması, Tasavvuf Erbabı ve Diyanet İşleri Başkanımız ve Hocalarımız için de geçerli olduğu unutulmamalıdır. Haydi muhterem büyüklerimiz, hem kendi marifet ve meziyetinizi, hem yüksek yöneticilerimizin samimiyet ve cesaretini anlamamız için bu tarihi bir fırsattır.
Taha Akyol’un yaklaşımı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam’ı güncellemekten bahseden konuşmasını, hatta, “Siz İslam’ı 14–15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız; böyle bir şey yok” yaklaşımlarını Taha Akyol (10 Mart 2018 – Hürriyet) gibi marazlı takımı kendi zihniyet ve tıynetleri doğrultusunda yorumlamaya başlamışlardı.
“Bu sözleri başka partiden biri söyleseydi kıyamet kopardı. Nitekim ‘Tek Parti’ (CHP) devrinde söylenen bu tür sözlere, İslamcı yazarlar tarafından ağır sözlerle karşı çıkılmıştı. Erdoğan’ın bu sözlerini seküler bir insan memnunlukla, fakat bazı dindarlar ise kuşkuyla karşılamıştı. Hele ‘güncelleme’ kavramı, din ilimleri terminolojisinde bulunmayan, dolayısıyla dini açıdan ne anlama geldiği anlaşılmayan bir kavramdır… Cumhurbaşkanı Erdoğan fevkalade önemli bir soruna parmak basmış, “Hoca efendilerin tefe koyması” ihtimalini göze alarak soruna neşter vurmuşlardır. Cumhurbaşkanı da sözcüsü de Mecelle’nin ünlü maddesini gerekçe gösterdiler, bugünkü Türkçe’yle: “Zamanların değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkâr olunamaz.” (Md. 39) kuralını hatırlatmışlardı.
Hemen belirtmeliyim, Mustafa Kemal Paşa da 1 Mart 1922’de Meclis’te yaptığı konuşmada Mecelle’nin aynı maddesini okuyarak ‘adli siyasetimizin’ bu ilkeye dayanacağını vurgulamıştı. O zaman ulema Mecelle’nin eksiklerini tamamlama ve yenileştirme konusunda başarısız kaldığı için 1926’da İsviçre’den Medeni Kanun alınmıştı.
Şimdi, ister inkılapçı ister muhafazakâr hassasiyete sahip olalım, şu hakikati görmeliyiz: “Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi” gerçeği hem hukuk sistemimizin laik ve özgürlükçü olmasını gerektiriyor, hem eski zamanların fıkıh kitaplarındaki “6 yaşındaki çocuğun nikâhlanması, kadının dövülmesi” gibi folklorik unsurları din sanmanın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor… Bizde hukuki modernleşmeyi Tanzimat başlattı. Temel kanunlar tamamlanamamış olduğu için Cumhuriyet, Batı’dan Medeni Kanun gibi Ceza ve Ticaret Kanunlarını aldı. Hukuki modernleşme öylesine zorunludur ki, bakın, AKP iktidarı da Ceza ve Ticaret Kanunlarını yeniden yazarken fıkıh kitaplarına bakmadı, modern (Haçlı Batı) hukuku esas aldı.” diyen niyeti de zihniyeti de karanlık Taha Akyol’a hatırlatalım:
Evet; zamanın, şartların, ihtiyaçların ve standartların değişmesi ve hayat tarzının ve araçlarının gelişmesi durumunda, artık yetersiz kalan ve gereksiz olan bazı içtihat ve fetvaların değişmesi kaçınılmazdır. Ve bu durum İslam’ın her asırda canlı ve dinamik bir Din olmasının icabıdır. Ancak bu yeni içtihat ve yorumlar ve bunlara dayalı kanunlar ve kurumlar, mutlaka Kur’an’ın açık hükümlerine ve Resulüllah’ın örnek sünnetine ve öğütlerine uygun olarak hazırlanmalıdır. “Zamanın ve ihtiyaçların değişmesi ile ahkâmın değişmesi ve güncellenmesi de kaçınılmazdır.” kaidesini öne sürüp, Kur’an’ın sarih ayetlerinin hükümlerini ve Sünnetin sahih örneklerini de artık gereksiz sayma ve yürürlükten kaldırma hesapları ise tam bir şeytanlık ve şarlatanlık mantığıdır. Şimdi Taha Akyol gibilere sormak lazımdır: Sizler; yeni, yeterli, Milli ve ilmi bir sistem hazırlanırken; Kur’an’ın sarih hükümlerinin, Resullüllah’ın (SAV) sahih hadislerinin, Müçtehit Ulemanın, aklın ve vicdanın ortak kanaatlerinin esas alınarak, elbette çağdaş sorunlar ve standartlar da hesaba katılarak, yerli ve orijinal metinler ortaya konulmasına razı mısınız, karşı mısınız? … Devamını okumak için tıklayın.
[1] 10 Mart 2018 – (https//www.yeniakit.com.tr/haber/Ebubekir-sifil-bu-muhabbetin-zedelenmesine-izin-vermeyin-)