OLGUN İNSANIN VASIFLARI

770
Paylaş:

30 Mart 2019

Olgun insan, nefsani ve hayvani heveslerini aşmış, onurlu ve sorumlu bir hayatı amaçlamış insan demektir… O, Hakk’a ve hayra inanmış, kendisini huzura ve hürriyete adamış ve başarıya odaklanmış kişidir. İnanan insanın haksızlıktan ve hayâsızlıktan uzak durması, zulüm ve ahlaksızlıkla mücadele yapması tabiidir.

Olgun ve onurlu bir insan olmak için, devamlı bir savaşçı olmak ve en zorlu engellerle kapışmak gerekir. Olgun insan Mücahittir, mücadele eridir. Merhametli olduğu kadar metin, mert olduğu kadar da çetin birisidir. O; zaman zaman yanılabilir, ama asla yamulmayan kişidir. Yorulabilir, ama asla yılgınlığa kapılıp yarışı bırakmayan kimsedir. Çünkü yarışmayı bırakan, yaşama sırrını yitirmiş insan demektir.

Mücahit; ceht, gayret ve metanet gösteren anlamına gelmektedir. Hem kendi nefsinde, hem de yakın ve uzak çevresinde mutlaka iyiliklerin ve güzelliklerin yerleşmesini isteyen ve bu doğrultuda sorumluluk üstlenen kimse, olgunluğa erişir. Evet, olgun insan, savaşçı bir kişidir. Ancak bu savaşı, barışı sağlamak içindir. O, gerektiğinde kavga etmesini de, yerine göre kucaklamasını da bilir. Kimlerle, nerede ve ne ölçüde vuruşacağını da… Ne zaman, ne maksatla ve hangi şartlarla uyuşacağını da iyi bilen birisidir.

Şuurlu ve şerefli insan, nefsani hislerinin ve dünyalık heveslerinin peşinde sürüklenmeyendir. Saplantıların, alışkanlıkların ve bağımlılıkların kölesi değildir. Çünkü o, özgür ve onurlu bir şahsiyettir. Çeşitli korkuların, kuşkuların ve boş kuruntuların esiri olanlar… Uyuşuk, pısırık ve uyumsuz insanlar, filizlenip meyveli bir ağaç olamadan çürüyen tohumlar gibidir. Olgun insan, kötülerle ve kötülüklerle mücadele etmeyi… Toplumu ve tabiatı kirletenlerin üzerine gitmeyi kendisine amaç edinmiştir. Çünkü gerekli ve sürekli bir barış ve bereketin sağlanması için, önce ciddi ve cesaretli bir savaşın kazanılması gerekmektedir. Bu nedenle mücahit, önce kendi nefsiyle kavgaya girişip; benlikten, beleşçilikten, bilgisizlik ve bilinçsizlikten uzaklaşmayı… Her türlü terslikten, tembellikten ve taklitçilikten kurtulmayı hedeflemiştir.

Böyle kendi nefsiyle savaşıp, vicdanıyla barışık yaşamayı beceremeyenler… Yüksek yaratılışına ve yeteneklerine uygun bir kimlik ve uygar bir kişilik geliştiremeyenler, sıradan ve silik birisi olarak tükenip gidecektir. Oysa Mücahit, her yerde varlığı, ağırlığı ve saygınlığı olan kimsedir. Varlığı ile yokluğu belli olmayan, ihtiyaç duyulup aranmayan ve bir işe yaramayan kişi, ruhen ölmüş demektir.

Olgun insan, niçin yaratıldığının, niçin yaşadığının ve niçin savaştığının bilincindedir. Daha doğrusu, savaştığı müddet yaşadığını, mücadele ve mücahedeyi bıraktığı an, hayat imtihanında saf dışı kalacağını bilir… Evet, her insan takdir programının çerçevesinde, sosyal hayatın kendisine biçtiği bir yaşam tarzını haliyle sürdürecektir. Herhangi bir meslek ve mertebede görev yüklenecektir. Önemli olan bu rolde sadece bir figüran mıdır, yoksa bunu şuurla ve onurla mı üstlenmiştir?

Olgun insan için dünya hayatı, bir eğitim ve öğrenim sürecidir. O, her olaydan ders çıkarmaya, her hatadan bir deneyim kazanmaya ve her sıkıntıdan sabırla ve olgunlaşarak kurtulmaya gayret etmektedir. Bunun sonucu kendisine güvenen, çevresine de güven veren bir konuma yükselmiştir. Tabii ve tutarlı tavırları, dürüst ve dengeli davranışları, çevresine sevgi ve saygı aşılayan birer mesaj gibidir. Onun dilinden çok, hali etkilidir.

Olgun mücahit, dayatmacı ve despotik değil, demokrat fikirlidir. Kimseyi hor görmez, hoşgörülü ve hürmetlidir. Saldırgan ve sömürücü olmamak, hıyanet ve hilekârlığa karışmamak şartıyla, farklı düşünceleri, hatta aykırı görüşleri bile bir çeşitlilik ve zenginlik kabul etmektedir. Yaşanabilir bir düzeni ve dünyayı kurabilmek için, herkesin farklı fikirlerine ve hatta fantezilerine katlanmak ve onları kazanmak gereğini bilir… Çünkü dava adamlarını sıradan insanlardan ayıran en önemli özellikleri, bunların insancıl niyetleri ve evrensel hedefleridir.

Bu arada, hoşgörülü olmak ve başkalarına katlanmak demek, kendi doğrularından ve değerlerinden taviz vermek değildir. Her teklife boyun eğen ve her harekete “evet” diyen tiplerin, kendi özgün karakterleri henüz oluşmamış ve oturmamış demektir. Yanlışları reddetmesini ve haksızlıklara “hayır” demesini bilmeyen kişiler, zayıf ve zavallı kimselerdir. Çünkü yerine göre “hayır” demesini beceremeyen ve onurlu bir tavır sergilemeyen kimselerin, “evet”leri de önemsizdir ve rüşvettir.

Çünkü haksız ve ahlaksız tavırları sergileyen kim olursa olsun, bunlara “hayır” diyebilmek, ciddiyet ve cesaret işidir. Fakir ve zayıf kimselerin yanlışlarına tavır koymak, ama zengin ve hatırlı kimselerin yanlışlarına kılıf uydurmak ise yaygın bir karakter zafiyetidir.

Olgun insan, hizmet ehlidir. Ama o, asla bir paralı asker değildir. Kiralanmış bir yazar değildir. Şartlandırılmış bir taraftar da değildir. O Hak’kın hatırı ve halkın huzuru için kendini adamış bir gönül eridir. “Halık’a hürmet, mahlûka merhamet” düşüncesindedir. Başkalarının kârı ve keyfi için değil, kendi davası ve doğruları için mücadele etmektedir. Allah’a tevekkül ve teslimiyet, onu, bir cesaret örneği haline getirmiştir. Ve zaten cesaret, nefsi endişelerin ve şeytani vesveselerin esaret ve etkisinden kurtulabilmektedir.

Olgun insan, nefsiyle yaptığı devamlı ve disiplinli bir mücadele sonucu sağlıklı ve tutarlı bir kişilik kazanmıştır. Yapmacık tavırlardan ve ikiyüzlü davranışlardan uzaklaşmıştır. Öz benliğini ve savaşçı kişiliğini kazanmış ve sadece kendisi olarak davranmaya başlamıştır. Ve zaten “kendisi olamayanların” başkalarını etkileme gücü de bulunmayacaktır.

Olgun insan, hem kendi nefsindeki, hem de çevresindeki yanlışlık ve haksızlıkları sorgulayabilen… Bu maksatla doğru soruları sorup, doyurucu cevapları arayabilen insandır. Kendisini, çevresini, sistemini, yöneticilerini, yerleşik ve yanlış gelenekleri sorgulayabildiği kadar bir insan, sıradanlıktan uzaklaşmakta ve giderek sıradan insanlar arasında yalnız kalmaktadır. Hatta onların hücumuna ve haksızlığına uğramaktadır. Ama bütün bunlar bir dava adamını asla yılgınlığa düşürmemekte ve yolundan geri koymamaktadır. Çünkü bilir ki, siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların hepsinin temelinde, mutlaka bir psikolojik problem yatmaktadır. Bütün sıkıntıların altında imani ve ahlaki bir zafiyet bulunmaktadır. Ve yaşadığımız sorunların manevi nedenlerini bilmeden, bunların doğru çözüm yollarını bulmak da imkânsızdır.

Akıllı insan, başına gelen bela ve sıkıntıları, huzursuzluk ve hastalıkları, sataşma ve saldırıları kendisi için birer uyarı ve olgunlaşma aracı olarak değerlendirecektir. Çünkü bütün bunlar çiğliklerimizi pişiren, çirkinliklerimizi temizleyen fırsatlardır.

Üstelik hem bizi kuşatan evrenle, hem çevremizle hem de kendimizle uyum içinde yaşamayı öğrenmek için, bu türlü sıkıntı ve sorunlarla savaşmamız lazımdır. Çünkü insan, bu dünya hapishanesinde bir nevi tutsaktır. Ve savaşabildiği, uğraşabildiği kadar onur ve özgürlüğe kavuşacaktır.

Devamı için tıklayınız.

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.

    Bu makaleyi sesli olarak da dinleyebilirsiniz.