11 Ocak 2020
Namus, halk arasında; erkek ve kadının zina ve livata gibi haram ve hayâsız davranışlardan uzak durması, oturaklı ve ahlâklı davranması, özellikle kocaların karılarını, kızlarını ve yakınlarını koruyup kollaması şeklinde anlaşılır. Hatta hanımının ve hane halkının namusunu kıskanmayan ve kötülüklerine göz yumanlara, hakaret kasıtlı “deyyus” tabiri kullanılır. Namus, bundan da geniş manada; insanların şeref ve haysiyetine, iffet ve izzetine sahip çıkması, sağlam ve saygın bir karakter taşımasıdır. Daha kapsamlı bir kavram olarak namus; kişinin insani ve imani onuruna, milli ve manevi sorumluluğuna, ahlâki ve siyasi duyarlılığına bağlı ve tutarlı kalmasıdır.
“(İnkârcı ve inatçı kavmi Hz. Nuh’a) Dediler ki “(etrafında sadece) rezil olanlar (bayağı ve aşağılık insanlar toplanıp) tâbi olmuşken biz sana iman eder (ve onların seviyesine düşer) miyiz?” (Şuara: 111)
“Onların üzerine zillet (horluk ve onursuzluk) damgası vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar” (Bakara: 61)
“Kötülük yapanları ise bir zillet kaplayacak ve yüzlerini gece karanlığı kapsayıp (utançtan) kararacaktır.” (Yunus: 27) gibi ayetlerde geçen “rezalet” ve “zillet” kelimeleri “namus ve şeref yoksunluğu” anlamında kullanılmıştır.
Siyasi ikbal ve ihtiras uğruna, yüksek makam ve menfaat hatırına dini ve ahlâki değerlerini taviz veren, yıllarca savunageldikleri milli ve manevi düşüncelerini terk eden, doğruluk ve dürüstlüğünü yitiren; AB gibi dış güçlerin ve masonik merkezlerin baskısıyla “zina cezasını kaldırma, eşcinselliği meşrulaştırma, pornoculuğa ve ahlâksız yayınlara fırsat tanıma” gibi kötülükleri teşvike yönelen kimseler “namussuz!” sıfatını kazanır.
“Namus” Kavramının Dini ve İlmi Karşılığı!