KUDÜS NASIL SATILMIŞTI VE NASIL SAHİP ÇIKILIRDI?

1018
Paylaş:

22 Ocak 2018

İstanbul’daki İslam İşbirliği Teşkilatı Kudüs zirvesine Suudi Arabistan’dan, Birleşik Arap Emirliklerinden devlet başkanı düzeyinde katılım olmamış ama Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro, misafir olarak toplantıya katılmıştı.

İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi katılımcı listesinde yer alan liderler ise şöyle sıralanmıştı: Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Yemen Cumhurbaşkanı Abdrabuh Mansour Hadi, Kuveyt Emiri Şeyh Sabah, Umman Kralı’nın özel temsilcisi Seyit Assad bin Tarıq Al Said, Katar Emiri Şeyh Tamim, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Brunei Kralı Hasan El-Bolkiah, Cibuti Başbakanı Abdulkader Kamil Mohamed, Kazakistan Meclis Başkanı Kassım Jomart Tokayev, Pakistan Başbakanı Şahid Hakan Abbasi, Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Faiez Serrag, Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo, Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani, Ürdün Kralı Abdullah, Özbekistan Senato Başkanı Nigmatulla Yuldaşev, Malezya Başbakanı Najib Razzak, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde, Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun, Komorlar Devlet Başkanı Azali Assoumani.

Oysa İİT’nin 57 üyesi bulunmaktaydı. Ama bunların sadece 22’si (yani üçte biri kadarı) toplantıya katılmıştı.

İsrail merkezli Haaretz gazetesi, İsrail ulaştırma ve istihbarat bakanlıklarını yürüten Yisrael Katz’in Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ı İsrail’e davet ettiğini açıklamıştı. Suudi Arabistan İstanbul’daki zirve için üst düzeyde katılmamıştı. Katz, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararının ardından sekteye uğrayan İsrail-Filistin barış sürecinin sponsoru olarak Suudi Arabistan’ı görmek istediklerini vurgulamıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla İstanbul’da olağanüstü toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinden “Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunu ilan ediyoruz…” kararı çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın zirvedeki konuşmasında dile getirdiği, “Tüm dünyayı Kudüs’ü Filistin’in işgal altındaki başkenti olarak tanımaya çağırma” önerisi benimsenip açıklanmıştı. 

İslam İşbirliği Teşkilatının Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti ilan etme kararına Rusya’dan gelen ilk tepki herkesi şaşırtmış; Rus lider Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov Türkiye’yle bu konuda hemfikir olmadıklarını açıklamıştı. Putin’in Sözcüsü Dmitriy Peskov’un; “Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tutumunu biliyoruz, ancak şimdiki durumda bu tutum Rusya’nın tutumuyla örtüşmüyor. Bizim hem Kudüs, hem İsrail-Filistin ihtilafının nasıl çözüme kavuşturulmasını istediğimizi herkes gayet iyi biliyor” sözleri, Rusya’ya umut bağlayanları hayal kırıklığına uğratmıştı.

Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Kudüs’ü sattığını yazmıştı. Oysa geçen seneler, Erdoğan’ın bunlarla birlikte kurdukları İSLAM NATO’sunu hararetle alkışlamışlardı.

Şimdi de Tayyip Bey, zafer kazanmış edasıyla “Lozan güncellenmeli” havaları atmaktaydı. Öyle diyeceğine Yunanistan’ın Lozan’a uygun davranmasını sağlaması daha akılcı ve tutarlı olacaktı. Çünkü Lozan’ı güncellemek, Türkiye’nin mevcut sınırlarını tartışmaya açmaktı! ABD ve AB, Türkiye’nin Güneydoğu sınırlarını ve Hatay’ı zaten tartışmalı saymaktaydı. Hatırlayınız, koordinatör ülke emretmiş, bizimkiler Oslo’da PKK ile masaya oturmuşlardı. Bu sayede PKK, Güneydoğu kentlerinde hendekler kazmış, egemenlik kurmaya başlamışlardı! Devlet, kendi kentlerini geri almak için şehitler vermek pahasına operasyonlara mecbur kalmıştı. İşte o yüzden soruyoruz, bu kafalarla nereye varılacaktı!

Oysa Mescid-i Aksa yakın zamanda yıkılmak üzere altı oyulmaktaydı!

Ama bu gerçek özenle saklanmaktaydı. Çünkü dünya medyasının neredeyse tamamı Musevi işadamlarının elinde bulunmaktaydı… Rakamlara vurulduğunda bu oran yüzde 95’i aşmaktaydı. ABD’de ise bu rakam yüzde 80’lere ulaşmaktaydı. Ve tabi pek çok gazete ve televizyon, dergi ve yapım şirketi, Musevi işadamlarına ait durumdaydı. En çok seyredilen televizyon programlarının yazar ve yapımcılarının yüzde 60’ı, en yüksek tirajlı gazetelerde yazan gazetecilerin yüzde 25’inden fazlası Yahudi asıllıydı.

Örnek isterseniz, New York Times, Washington Post, Wall Street Journal, Newsweek, Time, AOL, MTV, CBS, ABC, CNN ve NBC bunların bazılarıydı.

Trump’ın, yakın zamana kadar, CNN başta olmak üzere bu yayın kuruluşlarıyla zaman zaman kavgaya tutuştuğuna hepimiz şahit oluyoruz. İşte bu yayın kuruluşları, Donald Trump’ın seçimlerde Rusya ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle ABD Başkanlığı’ndan azledileceğini yazıp çiziyor. Bazı ahmaklara göre Trump, aldığı Kudüs kararı ile iki şeyin önüne geçmeye çalışmıştı:

Bir: Yahudi medyasını susturmaya ve hatta yanına almaya çalışmaktaymış… 

İki:Yahudi Lobisi’ni yanına çekerek hem bu dönemini, hem de ikinci seçim dönemini garanti altına alma hesabı yapmaktaymış… Oysa Trump, Siyonist odakların bir kurgusu ve kuklasıydı. Ve oluşacak tepkiler ve tahripleri kendilerinden savuşturup manyak Trump katırını hedef tahtası yapmak üzere kullanmaktalardı!

Yandaşların yavan çıkışları!..

“Kınamanın, uluslararası kurulları hatırlatmanın Filistin’e ve Kudüs’e hiçbir fayda sağlamadığını 70 senedir görüyoruz. İsrail hiçbir kararı uygulamıyor. Arkasını dayadığı ABD ve batı da bu şımarık çocuğun kulağını çekmiyor. Batı zahirde kınıyor karşı çıkıyor ama hiçbir müeyyide uygulamayıp ‘Küfür tek millettir’ hükmünü pekiştirerek şımarttıkça şımartıyor. Çünkü ABD ve batı desteği olmadan İsrail’in ayakta kalması mümkün görülmüyor. Aslında tek ve net çözüm İsrail’i nasıl girdiyse öyle çıkarmaktır. Lakin İslam Alemi’nin durumu ortadadır. Geriye İsrail’e verilen desteği ortadan kaldıracak müeyyideler uygulamak kalıyor” diyen yandaş Resul Tosun, kendi kendisiyle çelişkiye düşüyor ve Erdoğan’ı mazur göstermek üzere bir sürü “uyduruk uyarı” tavsiye ediyordu.

ABD ve Batı nasıl yola getirilir?

“İİT belki askeri operasyon yapma imkânına sahip (ama) değilmiş!.. Lakin ABD ve Batıya diz çöktürecek çok sayıda imkânı ve seçeneği varmış… Kral Faysal kısmi bir petrol ambargosu uyguladığında Batının nasıl dize geldiğini hatırlatıyorlarmış… Mesela, toplantıdan yine kısmi bir petrol ambargosu kararı çıkmalı ve uygulanmalıymış… Mesela, ABD ve Batı ile yapılan silah alımı anlaşmaları askıya alınmalıymış… Mesela Batı ile ticaret bazı alanlarda bir süreliğine durdurulmalıymış… Mesela, İİT üyesi 57 ülke ABD’deki elçilerini geri çağırmalıymış… Mesela, 57 ülke dolar ve avro ile ticareti bırakıp kendi aralarında milli paralarla ticaret yapmalıymış…” Ve dahi, Mesela ABD’nin askeri üsleri kapatılmalıymış ve İsrail’le ilişkiler sonlandırılmalıymış… Yahu bu tedbirleri almak için bay kahraman Erdoğan daha ne günü kollamaktaydı?

Tayyip Bey’in “İslam NATO’su” ne günü kollamaktaydı?

Hatırlayınız güya bunlar bir İslam Ordusu kurmuşlardı. Suudi Arabistan ve Türkiye ön saftaydı. Kurulma çalışmaları için dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu yanına Genelkurmay Başkanımızı da alarak Suudi Arabistan’a koşmuşlardı. “İslam NATO’su” diyerek alternatif bir güç olarak gündeme taşınmıştı. İran, Irak ve Suriye’nin katılmadığı İslam Ordusu’nun kuruluşuna dair ilk açıklama Aralık 2015 tarihinde Suudi Arabistan Savunma Bakanı Muhammed bin Selman tarafından yapılmıştı. Selman, koalisyonun sadece IŞİD’le değil tüm terörist gruplarla savaşacağını söyleyerek Koalisyon, önce İslam dünyasına zarar veren şimdi de uluslararası toplumu tümüyle etkileyen bu hastalıkla (aşırıcılık) mücadelede teyakkuzundan gelmektedir. İslam dünyasının pek çok kısmında terörle mücadele çabalarını desteklemek ve koordine etmek için Riyad’da bir operasyon merkezi olacak buyurmuşlardı. İlk başta 34 ülkenin katılımıyla kurulan bu ordu “gürültülü” bir isimle Mart 2016’da bir tatbikat yapmış, Türkiye de buraya kuvvet yollamıştı. Ne hikmetse bu ordunun, Müslüman coğrafyayı kan ve gözyaşına bulayan ne PKK/YPG ne de IŞİD ile bir mücadelesine bugüne kadar şahit olunmamıştı!.. Üye sayısının 41’e yükseldiği İslam Ordusu’nun Trump’ın Kudüs kararını alma arifesinde yaptığı bir toplantı da kafa karıştırıcıydı!

Koalisyon üyesi 40 ülkenin Savunma Bakanlarının (Türkiye’yi MSB Nurettin Canikli temsil etti. Katar katılmadı) katılımıyla 26 Kasım’da gerçekleştirilen toplantının açılış konuşmasını, ev sahibi sıfatıyla Suudî Arabistan Veliaht Prensi ve Savunma Bakanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz yapmıştı. Bu toplantıyla terörle mücadele konusunda güçlü bir iradenin ortaya konulacağını belirten Bin Selman, “Terörü yeryüzünden silip atacağız” diye haykırmıştı. Çok ilginçtir ki, toplantıdan bir gün önce bazı gazetelere toplantıyla ilgili tam sayfa reklam yayınlanmıştı. Aralık 2015’te kurulduğunda Türkiye’de sıkça gündeme gelen İslam Ordusu’nun bu toplantısı Türk basınında haber bile olmamıştı!.. Peki bu koalisyon neden şimdi harekete geçirilmiyordu?.. En azından, İslam Ordusu Kudüs’te olup bitenlerin ardından hala niye susuyordu?.. Bugüne kadar dünyada hiçbir etkili karara imza attığı görülmeyen İİT, olağanüstü toplantıya çağrılırken neden İslam Ordusu R. Erdoğan’ın hiç aklına gelmiyordu?.. İslam Ordusu, İslam Barış Gücü olarak devreye girsin demek çok mu zordu?..

Rahmetli Necmettin Erbakan‘ın vakti zamanında sarf ettiği şu sözleri kulaklarımda çınlıyordu; “8 milyonluk İsrail için 1,5 milyar Müslüman Ebabil bekliyorsa (en azından ayıptır), Ebabiller gelse İsrail’i değil, bizi taşlayacaktır!..”[1]

İsrail laftan değil, güçten anlardı!

Kudüs tartışmasına katılan Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Trump’ın Kudüs kararına karşı çıkarak “İsrail diye bir devlet var mı ki başkenti Kudüs olsun?” diyerek Erdoğan dahil, hiçbir İslam ülkesi liderinin ağzına almadığı gerçeği haykırmıştı. Trump’a “Akıl hastası bunak” diye seslenmesi de doğru bir tavırdı.

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, ‘bunak’ diye seslendiği ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail’deki ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararını “pervasız ve aşağılık” bir hamle olarak nitelendirmesi doğru ve onurlu bir çıkıştı. Kuzey Kore lideri, konuşmasında Trump’a ‘akıl hastası bunak’ diye seslenerek Kudüs kararı ‘pervasız’ ve ‘aşağılık’ ifadelerini kullanması, aslında bu Kudüs konusunda ucuz kahramanlık yapanların yüzünü kızartmalıydı.

Dünya barışını kimin tehdit ettiği ortaya çıkmıştı. AFP’nin aktardığına göre, Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden biri de, yaptığı açıklamada Kudüs gelişmesiyle ilgili şunları aktarmıştı: “Akıl hastası bunağın (ABD Başkanı Donald Trump) Birleşmiş Milletler’de yer alan bir egemen devleti yani Kuzey Kore’yi yok etme çağrısı yaptığını göz önünde bulundurarak, şimdi Kudüs konusundaki bu hamlesine de şaşırmadık. Artık dünya barışını ve küresel güvenliği ABD’nin ve İsrail’in tehdit ettiğini herkesin anlaması lazımdır. Meşru haklarını kazanmak için mücadele eden Filistin ve Arap halklarına destek çıkmak ve dayanışma içerisinde olmak zamanıdır!”

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de, ülkesinin Kudüs’teki kutsal mekanları korumak için her türlü adım atacağını belirtirken, “İran, ABD’nin yeni komplosuna karşı sessiz kalmayacak” mesajını yayınlamıştı. Ancak bugüne kadar İsrail’e karşı ciddi ve caydırıcı hiçbir girişimde bulunmamış olmaları bu tür çıkışları etkisiz kılmaktaydı.

Trump vitrinlik bir kuklaydı. ABD’yi yöneten Siyonist Yahudi odaklardı!

ABD Başkanı Donald Trump’ın günde ortalama en az 4 saat, hatta bazı günler ise 8 saate kadar televizyon izleyip haber programlarını takip ettiği ortaya çıkmıştı. Amerikan New York Times gazetesinde yer alan ve Trump’a yakın isimlere dayandırılan habere göre Trump, günlük ortalama en az 4 saat televizyon başındaydı. İlgili haberde, sabah 5.30’da kalkan Trump’ın ağırlıklı olarak muhafazakâr Fox News kanalındaki haber programlarını izlediği, özellikle “Fox&Friends” adlı programı yakından takip ettiği vurgulanmıştı. Fox News dışında CNN ve MSNBC programlarını da takip ettiği bildirilen haberde, Beyaz Saray’da Trump’ın izlediği 152 cm ekran televizyonun kumandasına sadece ABD Başkanı’nın ve teknik personelin dokunduğu aktarılmıştı. Twitter hesabını yoğun şekilde kullanan Trump, bugüne kadar birçok kez CNN, MSNBC, Washington Post ve New York Times gibi yayın organlarını eleştiren ve Fox News kanalını öven paylaşımlar yazmıştı. Şimdi iz’an ve vicdan sahiplerine soruyoruz; günde 8 saat TV. izleyen bir “bunak ve aylak” için ABD’yi yönetiyor sanmak nasıl bir zavallılıktı?

Hırsızlık, hilekârlık ve hayâsızlık Siyonist Yahudilerin ortak vasıflarıydı!

İşgal altındaki Batı Şeria’nın El Halil şehrinde İsrailli bölük komutanının, sokaktaki Filistinlilere ait meyve tezgahından elma çalma anının yer aldığı görüntüler medyaya yansımıştı. İsrailli komutanın, askerlerle halk arasındaki çatışmalardan kaçan Filistinli esnafın terk ettiği tezgâhtan kendisi ve arkadaşları için elma çalma anına ilişkin görüntüler, sosyal medyada yayılarak alay konusu yapılmıştı. Bunun üzerine İsrail ordusu, elma çalan askerin açığa alındığını duyurmuştu. Komutanın elma çaldığını doğrulayan ordu açıklamasında: “Bu davranış, İsrail ordusundaki bir asker veya komutandan beklediğimiz bir davranış değil. (Elma çalan) Komutan açığa alındı ve disiplin cezasına çarptırılacak.” ifadeleri yer almıştı. “Givati” isimli tugayda görev yaptığı belirtilen komutanın kimliği açıklanmadı. Hırsızlık olayının, Trump’ın, “Kudüs’ü İsrail’in başkenti” olarak tanıma kararının ardından çıkan olaylar esnasında yaşandığı vurgulanmıştı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıma kararına en duyarlı ve tutarlı tepkilerden birini Malezya Savunma Bakanı Hüseyin ortaya koymuş ve “Bu karar Müslümanlara bir darbedir ve ordumuz Kudüs için daima hazırdır” diyerek Siyonist azgınların laftan değil güçten anladığını ortaya koymuşlardı.

Malezya Savunma Bakanı Hüseyin, “Malezya Silahlı Kuvvetleri’nin Kudüs konusunda görev almaya her zaman hazır olduğunu” vurgulayarak İslam ülkeleri yöneticilerine de onurlu bir mesaj ulaştırmışlardı. Bernama Haber Ajansına göre, partisinin grup toplantısında konuşan Hishammuddin Tun Hüseyin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıma kararının Müslümanlara yapılmış bir darbe ve hakaret olduğunu hatırlatmıştı. Savunma Bakanı Hishamüddin Hüseyin “Müslüman ülkeler olarak olası bir olumsuzluğa karşı her daim hazırlıklı olmalıyız. Üst düzey liderlerin harekete geçmesi ve önerge vermesi durumunda Malezya Silahlı Kuvvetleri Kudüs konusunda görev almaya her zaman hazır” diyerek, artık laf ve edebiyat değil icraat zamanı olduğunu ortaya koymuşlardı.

Bu arada Alman ordu dergisi büyük skandala imza atmıştı!

Bugüne kadar topraklarını PKK’lıların barınması için tepe tepe kullandıran Almanya, şimdi de terör örgütünün Suriye kolu YPG terör örgütüne kendi Genelkurmay dergisinde övgüler yağdırmıştı. Almanya Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi dergisi “Y Magazine“de ‘Savaştan geri kalan’ başlığıyla Alman askerlere sunulan skandal dergide terör örgütü YPG’nin propagandası yapılmıştı. Almanya Savunma Bakanlığı’nın talimatıyla çıkartılan ve askerlere dağıtılan Y Magazine adlı dergide PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’ye geniş yer ayrılmıştı. ‘Savaştan geri kalan’ başlığıyla askerlere sunulan skandal dergide terör örgütü YPG’nin propagandası yapılmıştı. Terör örgütü YPG, ABD’nin teslim ettiği Rakka’da ABD askerlerinin koruması altında şov yapmış ve tüm dünya medyası canlı yayınlamıştı. Almanya’nın son skandalıyla birlikte artık terör örgütlerinin reklamı resmi bültenlerle yapılmaya başlanmıştı.

Yani Kudüs’ün İsrail’in Başkenti yapılması kararına, Almanya’nın ve bütün Avrupa’nın sahte ve göstermelik tepkilerine asla aldanmamalıydı. Çünkü Kur’an’ın açıkça buyurdukları ve Mü’minleri uyardıkları gibi “Yahudi ve Hristiyanlar, Müslümanların değil, ancak birbirlerinin dostlarıydı”

“Ey iman edenler! Devamını okumak için tıklayınız.

 


[1] https://www.gazeteoku.com/yazar/ahmet-takan/235685/ne-oldu-islam-ordusuna

[2] Maide Suresi: 51

[3] Maide Suresi: 52

[4] İsrail ve ABD’yi aşırı abartmak / 12 12 2017

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.