KARDEŞLİK ESASLARI VE KÜRESELLEŞME SAFSATASI

846
Paylaş:

16 Haziran 2018

Milli Çözüm Dergisi Seminer Programı

Arş. Yzr. ve Siyaset Bilimci Ahmet AKGÜL

19 Mayıs 2016-İstanbul / Video Kayıt Çözümü

      

Euzubillahimineş-şeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim.

Şimdi “İslam Kardeşliğinin Temel Esasları ve Milli Manevi Sorumluluklarımız” konulu konferansımı inşaallah kardeşlerime arz etmeye başlıyorum.

Elhamdülillah, Biz mü’minleriz; Kur’an-ı Kerim: “Mü’minler ancak kardeştirler” buyurmaktadır. Kardeş olmanın ilk ve en önemli şartı önce mü’min olmaktır. O şerefin birinci basamağı budur. Mü’min olanların vasıflarını da Zümer Suresi’nin 44. ve 45. Ayetlerinde Cenab-ı Hak şöyle hatırlatıp uyarmaktadır: “Allah vahid, tek olarak zikredildiği zaman, O’nun ne Zâtında ne şeriatında ne icraatında ve icadatında-yaratmasında ne de takdiratında asla şeriki yoktur. Her yaptığı en güzelidir, her takdiri en mükemmelidir.” şeklinde gerçek bir tevhidi imana ulaşmayanların İslam kardeşliğini hakkıyla anlamaları da imkânsızdır. Öyle ya bunlar neyin kardeşi olacaklardır? Ayet şöyle diyor; “Ahirete inanmayanlar, yani gerçek iman vicdanlarına kalplerine oturmayanlar, Allah böyle vahid olarak tek olarak zikredildiği zaman canları sıkılır.” “Yüce Yaratıcının asla eşi, ortağı ve benzeri bulunmamaktadır. O’nun İlahi kanunları en mükemmel olandır. O’nun nizamının ve kurallarının esas alınmadığı bir ülkede, bir bölgede, yeryüzünde huzur aramak boş bir uğraştır” gerçeğini hatırlattığınız zaman, ahirete inanmayan ama zahiren Müslüman rolü oynayanları bir sıkıntı kapladığı vurgulanmaktadır. Ve yine “Kuvvet-kudret sahibi yalnız Allah’tır. Korkulacak, umut bağlanacak, emri tutulacak, rahmetine sığınılacak, zaferi-başarıyı kendisinden umulacak tek zat Allah’tır” dediğiniz zaman münafık kesimlerin canları sıkılmaya başlamaktadır. Ama bazı süper güç zannettikleri çevreleri, ülkeleri, devletleri, kişileri, zalim dünya düzeniyle uyuşmuş, onlara köleliğe razı olmuş, onların medyaları, onların imkânlarıyla reklamı yapılmış, büyük kurtarıcı, müceddid, mehdi, büyük önder diye zavallı Müslümanlara lanse edilmiş kişiler övüldüğü, onlarla birlikte Allah istismar edildiği zaman ise münafıkların sevindikleri anlatılmaktadır. Ama Allah (c.c.) tek olarak, vahid olarak zikredildiği zaman ahirete inanmayanların huzursuz oldukları karşı çıktıkları hatırlatılmaktadır.

Kardeşlerim, Müslümanlar arasında birlikteliğin, beraberliğin ve kardeşliğin üç temel esası vardır: En başta İslam kardeşliğidir, bu temeldir. İkincisi, Hakkı hâkim kılacak bir cemaatin, bir ümmetin, bir hareketin oluşması emredilmektedir. Bu ise cihad şuuruyla mü’minlerin bir araya gelip teşkilatlanması ve irtibat münasebetidir. Üçüncüsü de özel hizmet ekibidir. Bu zaman zaman haklı hayırlı çizgide kalmak, Kur’an esaslarına bağlı olmak şartıyla bir tasavvuf bir tarikat birlikteliği, Nurculuk, Süleymancılık gibi hayırlı hizmet istikametinde bir meşrep bir hizmet beraberliği, bazen de Kur’an’da Hz. Hızır (as) ile Hz. Musa (as) arasındaki özel eğitim, özel bilgi alışverişini hatırlatıp anlatan bir manevi hizmet birlikteliği olabilir. Ne imiş üç türlü kardeşlik; Biri İslam kardeşliği, temel budur, esas budur. İkincisi, cihad şuuruyla Hakkı hâkim kılacak bir oluşumun bir hareketin beraberliği. Üçüncüsü de özel hizmet birlikteliğidir. Bunlardan biri farz makamında, diğeri vacib makamında diğeri sünnet makamında kabul edilebilir.

Şimdi kardeşlerim,

Kur’an-ı Kerim Hucurat Suresi’nin 10. Ayetinde: “Muhakkak ki mü’minler ancak kardeştirler.” Veya az önce anlattığımız gibi “Ancak mü’minler kardeştirler.” buyuruluyor. Arkasından “bu kardeşliğin (ilk belirtisi, ilk gereği, ilk görevi) mü’minler arasındaki husumetleri giderici, onlar arasındaki kavgaya, kargaşaya, düşmanlığa son verici bir ıslah hareketine girişmek” emrediliyor. İyi de, mü’minler; Suriye ile Türkiye, Suriye ile Mısır, Mısır ile Arabistan, Arabistan ile İran, İran ile Pakistan arasındaki bugün Şeytani güçlerin kışkırttığı kavgayı, kargaşayı, düşmanlığı nasıl ıslah edeceklerdir? Allah ıslah edin diyor. Bazıları bunu şöyle anlıyor; Aman da aman, bakınız ben televizyona çıkıp konuşuyorum: “Yapmayın, günahtır ha!” diye uyarıyorum. Oysa Allah böyle papağan gibi konuşun demiyor ki, ıslah edin diyor. Peki, bu ıslah nasıl olacaktır? Mü’minler arasında, mü’min ülkeler, mü’min kavimler, mü’min devletler arasındaki bu kışkırtılan kavgayı, bu düşmanlığı önlemek için; bütün Müslümanlar üzerinde etkili olacak ve yeryüzünde yetkin konumda sayılacak kurumların oluşması lazımdır. İslam Birleşmiş Milletleri kurulmadan, İslam Ortak Pazarı kurulmadan, Ekonomik Sanayi İşbirliği gücü oluşturulmadan, İslam Ortak Savunma Paktı kurulmadan, Müslümanlar askeri ve etkili bir güce kavuşmadan, İslam Dinarı; Müslümanlar arasında ortak para birimi kullanılmadan, İslam ülkeleri arasında eğitim, kültür, üniversiteler arasında bilgi alışverişini ve ittifakını sağlayan kurumlar oluşmadan, yeryüzünde etkili ve yetkili bir güce ulaşmadan, sizin Müslümanlar arasındaki kavgayı durdurup dünyadaki huzuru sağlamanız mümkün değildir. Öyleyse, yeryüzünde, hele ki bu hakikatlerin unutulduğu son birkaç asır içerisinde gerçek İslam kardeşliğinin gereğini, görevini ve bu İlahi emirlerin yerine getirilmesi için mutlak lazım olan sistemi ve projeleri hazırlayan tek insan Aziz Erbakan Hocamıza, yeniden Ona şükranlarımızı, hayır dualarımızı yolluyoruz. Yoksa bu ayetler, günde milyon kere hafızlar tarafından okunup duruyor ama Müslümanlar birbirlerine kırdırılıyor, Müslümanlar birbirlerini öldürüyor. Üç aşamalı kardeşliğin birinci temeli, mü’minlerin güç birlikteliğini temin idi. İkincisi, bakınız Cenab-ı Hak Al-i İmran Suresi’nin 104. Ayetinde; “(Ey Müslümanlar,) Sizin aranızdan-içinizden insanları Hakka ve hayra davet edecek (ve bunun sonunda elde edecekleri devlet ve hükümet imkânlarıyla) ma’rufu iyilikleri yürütecek ve münkeri, kötülükleri önleyecek bir ümmet, (bir cemaat, bir teşkilat bulunsun).” buyruluyor. Milli Görüş bunun için kuruluyor ve Milli Çözüm bu emri ve Erbakan çizgisini takip ediyor. Biz Milli Çözüm Ekibi olarak bütün Müslümanları DİN KARDEŞİ, bütün Milli Görüşçüleri ise “DAVA MÜŞTEREKİ” biliyor, hepsine sahip çıkıp dua ediyoruz. Onların başarılarıyla seviniyor, sıkıntılarına üzülüyoruz. Birileri bizi onlara yanlış tanıtarak ve davaya zarar verdiğimizi sanarak bize hakaret edenlere ve husumet besleyenlere bile hakkımızı helal ediyoruz. Çünkü Rabbımıza, Peygamber Aleyhisselama, İslam’a, Davamıza ve Aziz Hocamıza hürmet ve muhabbet besleyenlere husumet etmekten Allah’a sığınıyoruz. Bu ayette; hizmet için bir liderin çevresinde organize bir teşkilat ve cemaat kurulsun manası bulunuyor. “İşte kurtuluşa erecek olanlar bunlardır.” Gerçek huzura mutluluğa layık olanlar bunlardır diyor Cenab-ı Hak. Oysa maalesef emr-i bil ma’ruf nehyi anil münker uzun süre İslam ülkelerinde ve bizde nasıl anlatılmış, nasıl anlaşılmış? Efendim kürsüye çıkacaksın, insanlara faiz haramdır, yalan günahtır, fuhuş böyle ahlaksızlıktır deyip duracaksın… Ee dedik de ne oldu? Milyar kere faiz haramdır dedik, ben hatırlıyorum, bazı küçük illerde bile banka yoktu. İlçelerin çoğunda hiç yoktu; ama hocalar faiz haramdır deyip duruyorlardı. Dediler dediler… Şimdi her şeye, her eve banka girdi, faiz girdi, hatta faiz hayatın, kazancın, ticaretin, sanayinin vazgeçilmez bir şartıymış kanaati kafalara yerleştirildi; ama halâ hocalar faiz haramdır deyip duruyor. Neymiş, nehyi anil münker yapıyormuş… Yahu bu nasıl nehyi anil münker? Sen dedikçe münker çoğalıyor, sen haramdır, günahtır dedikçe faiz artıyor. Demek ki Allah’ın emrettiği bu değilmiş. Oysa Aziz Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi, “Faizin kaldırılmasıyla ile ilgili genelgenin mürekkebi bir gram tutmaz!” Devlet bir karar alacak: Faiz kaldırılmıştır! Bitti. İyi de, Milli Görüş istismarı ile, dindar kahramanlık edebiyatı ile iş başında olan AKP on dört senedir ne yaptı? Hiç! Geldiği günden bu yana faizi her gün arttırdı, faizli ticareti arttırdı, faizcilere yaradı, onların işini kolaylaştırdı!.. Hatta hatırlayacaksınız, Mustafa Koç vefat ettiğinde, Sn. Cumhurbaşkanı ağzından kaçırmıştı: “Vah efendim vah, dün gece de evimizde beraberdik, hanımıyla evimizde misafirdi” buyurmuşlardı. Hatırladınız mı? Allah Allah! Hani Mustafa Koç ve onun gibilere faizci diye rantiyeci diye gezici diye çatıp duruyordunuz. Geceleri hep beraber özel sohbetlerde ailenizle beraber geçiriyormuşsunuz. Ne demiştik Konya’daki konferansta? İşte bunların düzenini bir cümlede izah edin derseniz; “Gündüzleri hacılarla hocalarla, geceleri localarla Koç’larla!” İşte bunların din istismarcılığı ve kof kabadayılık düzeni!

Kardeşlerim; Üçüncü kardeşlik; özel hizmet birlikteliğidir. Cenab-ı Hak, Kehf Suresi’nin 62. ayetinden sonra Hz. Musa (as) ile “kendisine ledün, katımızdan özel bir ilim verdiğimiz bir kulumuz” buyurduğu Zat arasında; pek çok kader hikmetini ve hakikatini bildirmek için, bizzat özel hikmet ilimlerini öğretmek üzere, aralarındaki münasebeti anlatan ayetleri biliyorsunuz. Vaktimiz dar bunları tek tek anlatmayacağım.

Hz. Hızır öyle bir zattır ki; zaman ve mekân, boyut değiştirebilir bir şahsiyettir. Hatta Haydar Baba Hazretlerinin torunu anlatmıştı; Takım elbiseli, kravatlı, yüzü suratı traşlı bir zat geliyor Haydar Baba Hazretlerinin ziyaretine. Diyor ki torunu; Ben bu tiplerden hoşlanmadığım için aklımdan: Çok bid’atleri var; kravatı bid’at, takım elbisesi bid’at, kundurası boyalı, tıraşı var diye geçirip kendisini hiç hesaba katmadım, bunun dedemle ne işi olur? diye ilgi duymadım. Neyse, geldi sohbet etti konuştular. Dedem Ona rağbet etti, hürmet etti. Dedeme dedi ki: Başka bir görev için buraya gönderilmiştim, Elazığ Palu kazasına gelmişken Haydar Efendi’yi de göreyim öyle gideyim. Kendisine ikram edilmemiş, edilse de almamış, kalkmış gitmiş… Arkasından da uğurlamadım ve pek öyle hesaba katmadım… Ardından Haydar Baba dedi ki; “Tanıdınız mı kim olduğunu?” “Hayır, zaten kim olduğu belli” dedik. O buyurdular ki; “O zat Hızır (as) idi” Evet, Hz. Hızır (as) boyut, mekân ve zaman değiştirebilir, Allah bu yetkiyi vermiştir. Çünkü o İlahi kaderin, ezeli hikmetin temsilcisi makamında tezahür etmektedir. Her dili konuşabilir. Her kavmin rengine girebilir. Hacc döneminde Beytullah’ın karşısında oturmuştum, o zaman seyrekti bundan otuz sene kadar öncesi bir olayı anlatıyorum. Bediüzzaman’ın bir sözü aklıma geldi; “Her Hacc mevsiminde Hz. Hızır mutlaka Beytullah’ta bulunur.” Öyle içimden geçti, acaba O zat bugün de aramızda mıdır? diye. Tam o esnada Biz yorgun vaziyette Beytullah’a karşı oturmuştuk… Hem imkânımız yok otelde kalmaya hem de rahat ediyorum diye oruç tutuyorduk. Amcam tavsiye etmişti; “Oğlum rahat istiyorsan oruç tut, hem sağlık bulursun hem rahat olur”. Onun tavsiyesine uymuştuk. Çünkü yemekler insana dokunuyor hasta oluyorsun, ibadetten geri kalıyorsun, ama biraz hurma biraz ekmekle gerçekten sıhhat buluyorsun. Akşamları ise otelde kalma imkânımız yok, Beytullah’ta yatıp kalkıyorum ve tabi dolaşırken, Aziz Erbakan Hocam ve Şeyhim hazretleri yanımda önümde… Hep o hayalle beraber Beytullah’ı tavaf ediyoruz. İşte tam o sırada baktım Pakistan kıyafetli babayiğit böyle 1.90 boyunda, yakışıklı bir zat geldi “Selamün aleykum Ahmet Hoca”. “Aleyküm selam” dedim. Ben zannettim, beni Türkiye’den veya Avrupa’dan, tanıyanlardan birisi. Bu kıyafeti de Mekke’de satın almış giymiş, bizim Türklerden birisi zannettim. Öyle güzel bir İstanbul şivesi konuşuyor ki… Dedi ki: “Tebrik ederim, gerçekten iyi yaptın, sürekli oruçlu oluşun… Ne güzel ettin, hem rahatsın hem huzurlusun. Özellikle burada yatıp kalkman, Allah’ın gece gündüz misafiri olmandan da ayrıca mutlusun… Ve hele Erbakan Hocayı hep karşındaymış, yanındaymış gibi düşünüp öyle tavaf etmen yok mu?”. Ben bunları duyunca bir anda; “Yahu bu Zat Hızır as.!” deyip kalktım, ama o anda kayboldu, hepsi bu kadar. Ben yaşadığımı söylüyorum, kendi gözüme mi inanayım, onun bunun dedikodusuna mı?

Kardeşlerim, Hızır (as) her bir kavme gidebilir, her kavmin rengiyle dolaşabilir. Herkes zannediyor ki, her zaman böyle cüppeli sarıklı gelecek, tam aksine takım elbiseli kravatlı da gelebilir. Sen, sen ol tanı. Hz. Hızır’ın Hz. Musa’yı uyarması, Onun Firavun’un derin devletinin içine girebildiğinin de işaretidir. Derin devletler içinde de Milli derin devletler içinde de görev yapabilir. Bunun pek çok alameti bugün de sezilmektedir. ABD derin devleti içinde en üst kademelerde hatta hahamların bile giremediği, Siyonistlerin çok özel şebekelerindeki gizli kararları Erbakan Hocamız, acaba nereden bilmekte, nasıl elde etmekteydi? Nasıl oluyordu? Size bir hatırlattım. Gerisini siz düşünün. Evet, Hz. Hızır her asırdaki milli ve manevi derin devletin yetkilisi veya temsilcisi de olagelmiştir, olabilir. Bu Allah’ın kudret, rahmet ve inayet eserlerinden birisidir. Hatta tanıştığım, gördüğüm ve okuduğum pek çok önemli hikmet ve ilim ehli zattan Hz. Hızır’ın Amerika’daki 11 Eylül’de de rol üstlendiği belirtilmiştir. Neymiş? Efendim yolda yürümesini bilmeyen üç kişi cebine bıçak koymuşlar da uçağa binmişler. Eee? Siyonizm’in ekonomik İkiz Kulelerini, yani tapındıkları sermayenin simgesi olan binalara ve askeri Pentagon’un merkezine uçağı çarptırıp yıkıvermişler!?.. Neyse yakın tarihte bu gerçekler daha detaylı yazıldığı zaman daha net şeyler söylenecektir. Tabi Siyonist şeytanların elebaşları bunları biliyor da, bütün insanlık şaşkınlıktan donakalacak herhalde…

Biz Milli Çözüm Ekibi özel bir birliktelik içindeyiz. Ama en başta din kardeşliğini biliriz. İkincisi Hakk’ı hâkim kılacak projelerin takibi için yola çıkmış olan Milli Görüş hareketidir, biz de Milli Çözüm Ekibi olarak özel hizmet birlikteliği içindeyiz, elhamdülillah…

Evet, Hazreti Peygamber (as) buyurmuşlar: “Mü’min Müslüman olduğu halde Hakk’ın, hayrın, İslam’ın, Kur’an’ın, Kur’an davasını savunanların yanında değil de, tahribat ehlinin, bid’at ehlinin yanında olursa, onları haklı bulursa bu sapıtmaktır. AB’nin peşinde huzur arayanları, faizli sistem içinde kurtuluş umanları, Amerikan’ın, Avrupa’nın, NATO’nun güdümünde hizmetinde saadet bulacağını sananları haklı gören destek veren kimseler -daha başka sıfatları da olabilir ama- en azından bid’at ehlidir ve dalalete kaymıştır! Yani Hz. Peygamberin sünnetine sistemine İslam’ın özüne ve prensiplerine aykırıdır.

Yine Efendimiz buyuruyor: “Her kim bid’at ehli bir kişiyi, bid’atlerle dini yozlaştırmaya çalışan birilerini, yanından kovar (onu Kur’an’a İslam’a insanlığa aykırı) davranışlarından dolayı horlarsa Allah onun kalbini iman ve emniyetle doldurur. Her kim de bid’at ehline imanı, İslam’ı, ahlakı tahribat ehline yumuşaklık gösterir yaltaklık yapıp ikram ve ihtiram eder ona hürmetli hoş gelen sözler söyler onu övmeye kalkışır onu desteklemeye kalkışırsa gerçekten o Muhammed (as)’a inen Kur’an’ı hafife almış ve hiçe saymış demektir.”

Cenab-ı Peygamberimiz buyuruyorlar; Ebu Davud’un tahriç ettiği bir hadisi şerifte: “Kişi dostunun, arkadaşının, sevdiği insanın dini üzerinedir.” Sevdiği, beğendiği, taltif ettiği, örnek edindiği ve peşinden gittiği kişinin veya kişilerin, partinin veya partililerin gerçek inancı, ayarı, ahlakı neyse senin ayarın da odur demektir. Yine Peygamber Efendimiz buyuruyorlar. Meşhur bir hadisi şeriftir: “İki kardeşin misali iki elin misali gibidir.” Nasıl iki el birbirini yıkar, birbirini temizler, bir şeyi tek başına kaldıramazsa, imdada yetişir ona destek çıkarsa, mü’minlerin arasındaki kardeşlik de böyledir. Karşılıksız Allah rızası için kardeşinin darda kaldığını hissettiği an, onun yardım istemesine gerek duymadan, hemen imdadına koşar, destek verir. Maddi imkânı olmasa bile, manen ve moralmen onun yanında olur. Onun hayırlı hizmetlerine arka çıkar, ona destek olur. Hz. Peygamber (as) bu konuda hepimizi böyle intibaha getirecek uyaracak şekilde Hz. Hatice annemiz için özel övgüde bulunmuştur. Onu hep rahmetle anardı biliyorsunuz. Hatta bundan dolayı mübarek annelerimiz arasında kıskananlar bile çıkmış: “Ya Resulûllah ölüp gittikten sonra bile hala Hz. Hatice’yi dilinden düşürmüyorsun!” diyenler olmuştur. Hz. Peygamberimizin cevabı hepimizi ilgilendiren bir cevaptır. Ne buyuruyordu: “Herkes Beni inkâr ederken O iman edip inandı. Herkes Beni yalanlarken O doğrulayıp sahip çıktı. Herkes Bana düşmanlık eder hakaret ederken O yanımda kaldı. Herkes Beni mahrum ederken O destek oldu ve bütün imkânlarını hizmetimize amade kıldı.” Efendimize 3 yıl boyunca ambargo uyguladıkları Mekke kenarında bir vadide biliyorsunuz; aç susuz perperişan, alışveriş yok, selam yok, kız alıp verme yok… Müslümanları ve Ben-i Haşim’i böyle ambargo altında 3 yıl inletirken bile Hz. Hatice çok zengindi, bütün servetini bu yolda harcadı. Peygamberimiz buyuruyor: “İşte böyle bir müstesna bir kadın, böyle bir mü’mine bir hanım hürmetle vefayla anılmayacak da kim anılacak?” Öyle ise birbirimizin niye kıymetini bilmeliyiz? Şunun için: Biz Hak davanın takipçisi ve temsilcisi, Aziz Erbakan Hocamızın kendi çağında talebesi olmak şerefine kavuşturulmuş insanlar olarak; bizim Kur’an’a imana insanlığa ve Aziz Hocamızın anlattıklarına sahip çıktığımız yazdığımız ve konuştuğumuz şeyleri herkes yalanlarken, işte şu sadıklar topluluğu bu hakikatlere ve bunu dillendirenlere sahip çıktı, inandı ve fedakârlık yaptı. Herkes bize düşmanlık ederken bu aziz şerefli topluluk, bütün imkânlarıyla yardımımıza koştu ve hizmete katıldı. Herkes bize tuzak kurarken bunlar kucağını açtı. Herkes yüz çevirirken bunlar hürmet etti bağrına bastı. Öyle ise bu insanlar var ya… Rabbimden niyazımız odur ki hepimizi hidayet ve istikamette daim eylesin, bu insanlar eli değil ayağı öpülecek kıyamete kadar hürmetle yâd edilecek seçkin bir topluluktur.

Yine Aleyhisselatu-vesselam buyurdu: İbn-i Mace rivayet ediyor: “Yemin olsun ki sabah veya akşam, Allah yolunda Cihad için (Hak hâkim olsun diye bir görevle, bir mesuliyetle) evinden ayrılan bir yolcuyu uğurlamam (onlara katılmam değil, onlarla birlikte yolun zahmetlerine katlanmam değil, sadece uğurlamam bile) Bana dünyadan ve içindeki tüm ikramlarından çok daha sevimlidir.” Her birimizin Allah katındaki kıymetini bilerek, bu hadisi şeriflerde anlatılan, övülen şereflere sahip bir dost ekibiyle birlikte olduğumuzu düşünerek birbirimize hürmette, hizmette ve muhabbette kusur etmeyip kıymetini bilelim, diye bunları hatırlatıyorum.

“Yemin olsun ki sabah veya akşam Allah yolunda Cihad için, evinden ayrılan bir yolcuyu uğurlamam (katılmak daha büyük bir şeref, beraber olmak daha büyük şeref; sadece uğurlamam bile) Bana dünyadan ve içindeki tüm ikramlarından çok daha sevimlidir.” hadisinin müjdesine nail olalım. Ya Rabbi bizi de, bu maksatla yola çıkmış, Senin yolunda mücahedeye katlanmış ve bu müjdeye nailiyet kazanmış kimselerden eyle!.. Âmin. Bunun için de sağlam bir iman lazım, her şeyin temeli budur. Demin söyledim. Bu zamanda maalesef öyle sıkıntılar, Allah korusun öyle batıl-bozuk akımlar ortaya çıkıyor ki, bunlardan birisi çok yaygındır; rastlayacaksınız, zaman zaman bunlarla oturup konuşacaksınız, tartışacaksınız diye bunları hatırlatıyorum. “–Efendim Peygambere gerek duyulmazmış… Bu hadislerin çoğu bu sünnetin çoğu uydurmaymış… Hangisi doğru, hangisi yanlış karışıkmış… Öyle ise Kur’an bize yeterli, hadislere ihtiyaç kalmamışmış…” diyenler eğer cehaletle söylüyorsa bid’at ehlidir. Kasıtlı ve bilerek söylüyorsa dalalet ehlidir, sapıktır. Çünkü Kur’an’da pek çok ayette Hz. Peygambere itaati Allah emrediyor. Bakınız; Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor, Nisa 80. ayette: “Kim Peygambere itaat ederse, gerçekte o Allah’a itaat etmiştir.” Başka bir ayeti kerimede hatırlarsınız, Al-i İmran Suresi 31. ayette: “(Ey Resül, insanlara, ümmetine) Söyle, eğer siz Allah’ı gerçekten seviyorsanız, Devamını okumak için tıklayınız.

 


[1] Saff Suresi: 4

[2] Al-i İmran Suresi: 103

[3] İsra Suresi: 53

[4] Nisa Suresi: 54

[5] Enfal Suresi: 46

[6] Haşr Suresi: 9

[7] Haşr Suresi: 10

[8] Enfal Suresi: 73

[9] Al-i İmran Suresi: 105

[10] Enfal Suresi: 1

[11] En’am Suresi: 159

[12] Maide Suresi: 54

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.