“FAİZ”İN YÜKSEĞİ VE NORMALİ NASIL BELİRLENECEKTİ?

821
Paylaş:

9 Ekim 2018

“Ben yüksek FAİZ’e karşıyım…”
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan

       

“FAİZ”İN YÜKSEĞİ VE NORMALİ NASIL BELİRLENECEKTİ?

        

Konuya bir girişle başlayalım…

Bir kişinin veya ekibin gerçek ayarını şu iki şey en net şekilde ortaya çıkarır: Biri, imkân ve fırsatları yokken gösterdikleri olgun ve onurlu SABIR; diğeri, her türlü makama ve iktidara kavuşmuşken takındıkları vakur ve sorumlu TAVIR’dır. Sık sık sözlerini, vaatlerini ve tevbesini bozup hatalarını tekrarlamak, akli ve ahlaki bir zaaftır ve insanı laçkalaştırıp münafıklığa taşıyacaktır. Tevbe ve istikametinde, sözlerinde ve sadakatinde sebat göstermek ise, insanı imanen ve vicdanen doyuma (itminana) ve dolgunluğa ulaştıracaktır. Şu imtihan dünyasına ve onun fırsatlarına, nefis penceresinden ve dünyanın içinden bakanlar, bunları gözünde büyütüp kutsallaştırmaya başlayacaklardır. Ama dünyaya yukarıdan ve uzaydan, ya da gönül fezasından bakanlar ise, o zaman bu dünyanın aslında çok küçük ve düşük (den’i=dünya) olduğunu anlayacaklardır.

Ve hele, yeryüzünde harika eserler ve görüntüler arayan insan, en büyük yaratılış harikasının, en mükemmel ve muhteşem Rabbani fabrikanın kendisi olduğunun ve ahirette hesap vermek üzere sorumlulukları bulunduğunun farkına ne zaman varacaktır!?

İnsanların nerede aradıklarından ziyade, neyi aradıklarına bakmak lazımdır. İslami kılıflar ve sloganlar arkasında, nefislerinin sinsi ve siyasi arzularına ulaşmaya çalışanlar, en tehlikeli ve tahripçi insanlar olup çıkacaktır. Ama kendisi gibi herkes için de hayrı ve huzuru arayanlar ve bu amaçlarına ulaşmak için İslami ve insani metotları ve araçları kullananlar, barış ve bereketin kutlu yolcularıdır. Belki bunların bir kısmı aradıklarına ve arzuladıklarına bu dünyada ulaşamayacaklar, ama vicdani huzur ve onur içinde yaşayacaklardır. Ve unutulmasın ki, kutlu hedeflerine ulaşanlar ise, sadece arayanlar ve umutla yola çıkanlardır.

Şu gerçeği de kesinlikle vurgulamamız lazımdır ki; Onu aradığında ve tabi emredildiği ve öğretildiği şekilde ulaşmaya uğraştığında, kesinlikle kavuşacağına garanti verilen tek ve en büyük gerçek ise, Cenab-ı Hak’kın rızasıdır. Bu arada atalarının veya tarikat ve cemaat üstatlarının dindarlıklarını anlatıp bununla kurtulacaklarını sananlar da, babalarının ve başkalarının yedikleri lokmalarını konuşmakla, kendi karınlarının doyacağını sanan zavallı takımıdır.

Mü’min; zillete düşmeyecek şekilde onurlu, ama gurura düşmeyecek şekilde de vakur ve makul davranmalıdır. İmanın gözü ferasettir, yani sürekli uyanık ve akıllı olmak ve her konuya Kur’an nazarıyla bakmaktır. Zaten kulluk; ille de zorlu ve şatafatlı çabalar harcamak değil, her hususta görevini ve gereğini yapmaktır. Bu nedenle kendi kendimizle ve samimiyetle konuşmayı ve nefis muhasebesi yapmayı unutmamız, emredileni değil, işimize geleni yapmamız, gafletin en yaygın olanıdır. Aslında en zayıf karakterli insanlar, kendi özleriyle yüzleşmeye yanaşamayanlardır. Bu tipler, gözü açık ve uyanık geçinseler de, aslında ayakta uyuyanlardır. Oysa uyanık bir tek adam, uyuyan binlerce insandan daha güçlü konumdadır.

Üstelik inandığı gibi yaşayamayanlar, imani ve vicdani kanaatlerinin aksine davranıp yamuklaşanlar, zamanla yaşadıkları gibi inanmaya, yani münafıklaşmaya başlayacaklardır. Ve artık yozlaşan insanları, alışkanlık ve karakter haline getirdikleri bu yamukluklardan vazgeçirmek; kırılıp eğri bağlanan bir kolu veya bacağı, eski haline getirmekten çok daha zor olacaktır. Evet, atılan bir okun doğru gitmesi için, düzgün olması şarttır. Velhasıl, kendisini ve ülkesini kurtarmak ve geleceğini doğru ve olumlu kurgulamak için; bugünkü ağır gerçekleri ve acı reçeteleri anlama… İmani ve insani prensiplerle çözüme odaklanma üzerinde yoğunlaşmayan ve sorunlarla boğuşup yoğrulmayı göze alamayan insanların, pişmanlık ve perişanlık içinde boğulacakları günler, uzak sanılmamalıdır. Bu tipler iktidar bile olsalar, asla muktedir ve muzaffer olamayacaklardır.

Bakan Berat Albayrak’ın Siyonist ‘McKinsey’ şirketine teslimiyet açıklaması, yeni bir Duyun-u Umumiye ilanı mıydı, yoksa bir iflas pazarlığı mıydı?

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ABD’de Yeni Ekonomi Programı (YEP) çerçevesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için, uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışacaklarını açıklamıştı. Birleşmiş Milletler 73. Genel Kurul görüşmeleri için bulunduğu New York’ta, Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen 9. Türkiye Yatırım Konferansı’nda konuşan Bakan Berat Albayrak, YEP’in üç ana başlığı kapsadığını vurgularken, bunları dengelenme, disiplin ve dönüşüm olarak sıralamıştı. Özellikle değişim ile ilgili yeni bir birim kurduklarını aktaran Albayrak: “Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” açıklamasını yapmıştı. “Finansal sektörün belkemiği olan bankaları desteklemeye devam etmek için her türlü seçeneğe sahibiz” ifadelerini kullanan Albayrak, gelecek 12 ayda özel sektörde döviz riskinin görülmediğini vurgularken: “Türkiye öngörülebilir gelecekte, doğru yolda ilerleyecek ve ekonomide daha önemli adımlar atılacak” diyerek sözlerini tamamlamıştı.[1]

McKinsey & Company şirketi kendisini şöyle tanıtmaktaydı:

Misyonumuz, müşterilerimize performanslarında belirgin fark yaratacak kalıcı iyileştirmeler konusunda destek vermenin yanında, yetenekli kişiler için cazip, heyecan yaratan ve bu kişileri elinde tutmayı başaran bir şirket olmaktır. McKinsey & Company; önde gelen işletmelere, kamu kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlara hizmet veren global bir yönetim danışmanlığı firmasıdır. Müşterilerimizin performansında uzun süreli gelişmeler sağlamasına ve en önemli amaçlarının farkına varmasına yardımcı olmaktayız. Neredeyse yüz yılı aşkın bir süre içinde, bu görev için benzersiz donanıma sahip bir firma yarattık.

McKinsey, 9000’den fazla danışman ve yaklaşık 2000 araştırma ve bilgi profesyonelinden oluşmaktadır. 60’tan fazla ülkede ofise, bu ofislerde 130 dilden çalışana sahibiz ve 100’den fazla ulusu temsil ediyor durumdayız.

Müşterilerimiz global yapımızı yansıtmaktadır. Müşterilerimizin yaklaşık %40’ı Avrupa’da, %35’i Amerika’da, %15’i Asya Pasifik’te ve %10’u ise Orta Doğu ve Afrika’da yer almaktadır. Özel ve kamu kuruluşlarından ve sosyal kuruluşlardan oluşan geniş kapsamlı bir müşteri yelpazesine hizmet sunmaktayız.

Firmamız bir bütün olarak faaliyet gösterecek şekilde yapılandırılmıştır. Güçlü değerlerle birbirine bağlanan ve müşteri etkisine odaklanan tek bir global ortaklık olarak faaliyet yapmaktayız. Firmamızın sahibi ise Avrupa, Amerika, Asya Pasifik, Orta Doğu ve Afrika’da bulunan 1400’den fazla ortağımızdır.[2]

Böylesine cafcaflı kılıflar altında çalışan McKinsey şirketi, aslında küresel sömürü sermayesinin ve Siyonist merkezlerin güdümünde bulunan bir küresel faktoring kurumu gibi çalışmaktaydı. İşte bu McKinsey şirketine, hem de 16 bakanlık görevlisiyle birlikte teslim olma anlaşması imzalanması, maalesef yeni bir “Düyun-u Umumiye” ilanından farksızdı ve bu perde arkasında bir iflas pazarlığıydı! Bu iddiaların aksine, madem McKinsey anlaşması; iktidarın ve yandaşlarının günlerce yararlarını anlattıkları ve karşı çıkanları “gaflet, cehalet ve hıyanetle” suçladıkları halde, neden sonunda Sn. Erdoğan “Biz bize yeteriz” diyerek McKinsey anlaşmasını askıya almışlardı?!

Faizin ne kadarına karşıyız?

Devamını okumak için tıklayınız.

 


[1] (Bak: tr.sputniknews.com – 16.53 – 27.09.2018)

[2] (Bak: http://www.mckinsey.com.tr/)

[3] (Bak:22.09.2018 Haberlerinden bir arkadaşımızın aktarmasıyla)

[4] (Bak: 21 Eylül 2018 – Saygı Öztürk)

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.

    Makaleyi dinleyebilirsiniz