Dr. MEHMET SÜRMELİ’NİN ASILSIZ İTHAM VE İFTİRALARI

636
Paylaş:

25 Nisan 2020

Dr. Mehmet Sürmeli “Belâgat Bilmeden Meal Yapılmaz” başlıklı yazısında[1]:

“Belagat ilmini bilmemekten veya iyi kavrayamamaktan kaynaklanan hatalar. Kur’an’da teşbihler, istiareler, mecazlar, kinayeler ve daha başka birçok söz sanatı kullanılmaktadır. Belagat bilmeyenler bu sanatların geçtiği ayetlere yanlış anlamlar vermekteler ve ortaya çok farklı manalar çıkmaktadır. Meal yazarlarının çoğunun hiç belagat bilmediğini söyleyebiliriz. Ortaya koydukları eserler bu hakikate tanıklık etmektedir. Zaten doğru anlamlar verilmediği için meallerin çoğundan hiçbir şey anlaşılmamaktadır. Konumuzla ilgili herkesin bildiği bir sureden örnek vermekte yarar görüyoruz. Fil suresinin sonunda teşbih edatı vardır. Şayet edata anlam verilmez ise ortaya farklı bir anlam çıkar. Önce ayeti hatırlayalım: “فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ” “Ve böylece (Allah) onları, (kurtlar, böcekler tarafından) yenilmiş ekin yaprakları gibi (delik deşik) yaptı.” [Fil 105/5] Teşbih edatını yok sayan meal yazarları başta Kur’an yolu mealcileri olmak üzere şu anlamı vermişlerdir: “Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.” Teşbih edatının anlamının verilmediği bu meal reankarnasyon çağrışımı yapmaktadır. Diyanetin bu mealine; Abdülbaki Gölpınarlı, Ali Fikri Yavuz, İlyas Yorulmaz, Mahmut Kısa, Süleymaniye Vakfı meali, Ümit Şimşek, Hüseyin Atay ve Yaşar Nuri Öztürk’ün çalışmaları da eklenebilir. Bu saydığımız mealler de teşbih edatına anlam vermemişlerdir…”

“Mecaz konusuyla ilgili örneği Tevbe suresinden vermek istiyoruz. Bazı müfessirler ise ayette “müşâkele”nin olduğunu söylemişlerdir. “Erkek de olsa, kadın da olsa bütün münafıklar, birbirlerin(in velileri; dostları, yardımcıları ve koruyucularıdır. Çünkü kişiliklerini oluşturan kaynak, aynıdır. Karakterleri, huyları, ruh yapıları birbirlerine çok benzer. Hele şu dört temel vasıf, onların en belirgin özelliklerin)dendir: Kötülükleri emrederler, iyilikleri yasaklarlar ve olabildiğince cimridirler. (Hayatlarında Kur’an’a yer vermeyerek) Allah’ı unuttular, Allah da onları (dünyada) kendi hallerine terketti. Gerçekten de münafıklar (kötülük ve ahlâksızlığı hayat tarzı edinmiş) fâsıkların ta kendileridir.” [Tevbe 9/67] Biz, kendi müktesebatımız ve kaynaklardan aldığımız yardımla böyle bir meal tercih ettik. Meal hazırlayan zevat ise ayetteki “نَسِيَ” fiiline ilk akla gelen anlamı yüklemişler ve “unutmak” diye çeviri yapmışlardır. Aynı anlamı ayete yükleyince “Allah unuttu” şeklinde bir meal ortaya çıkmıştır. Allah’a unutkanlık vermenin itikadi bir tehlike olduğunu görememişlerdir. Hâlbuki ilk tefsir çalışmalarına ve dil tefsirlerine baksalardı bu kelimenin mecazi anlamda kullanıldığını bilirler ve böyle büyük bir yanlışa düşmezlerdi. Önce Allah’a “unutkanlık” atfeden bozuk anlamlı mealleri verelim. Bunlar; Ahmet Akgül, Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Diyanetin eski, yeni ve vakıf mealleri, Bayraktar Bayraklı, Muhammed Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Süleyman Ateş, Şaban Piriş, yaşar Nuri Öztürk, Ahmet Didin, Mahmut Toptaş, Hasan Tahsin Feyizli, Muhammed Hamidullah’ın mealinin çevirisi, Salih Akdemir’dir. Bunlara ek olarak bazı mealler ise önce unutmak anlamını verip sonradan mecazi anlamı parantez içerisinde kullanmışlardır. Hasan Basri Çantay, Mahmut Kısa ve Hayrat Neşriyat mealleri bunlardandır. Muhammed Esed; “gözden çıkarmak” anlamı verirken onun kelimelerini eş anlamlılarıyla değiştiren Mustafa İslamoğlu ise “hatırlamaya değer bulmamak” manasını vermişlerdir. Aynı kelimeye klasik müfessirlerimiz; zikrini hatırlamaktan mahrum etmek, dünyada kendi hallerine bırakmak, Tevfik ve hidayetini terk etmek, lütuf ve rahmetini kesmek, lütuf ve fazlından men, anlamlarını vermişlerdir. Bu ayetin yorumuyla ilgili en doyurucu açıklamayı müfessir Alauddin Ali b. Muhammed el Hazin (ö: 741/1341) yapmış ve şöyle demiştir: Bu ayetteki unutmayı hakiki anlamına hamletmek imkânsızdır. Allah Teâlâ hakkında nisyan/unutmak muhaldir. Nisyan, zikrin zıttıdır. Münafıklar Allah’ı unutunca O da onları lütfundan mahrum etti, demektir. Burada hatırlatmak istediğimiz, meal yazarlarımızın klasik kaynaklardan kopuk çalışmalarının, belagat ilmini ya bilmemekten veya gözardı etmekten dolayı ortaya çıkan sonucun vehametini ortaya koymaktır. Meselenin açıklığa kavuşması için sadece bu iki örnekle yetiniyoruz. Hâlbuki meallerde onlarca örnek vardır.

Diyerek, Tevbe 67 ayetindeki “Nesiye” fiiline “Allah unuttu” şeklinde mana ve meal verenleri sıralarken, hiçbir ilgisi olmadığı ve Üstadımız bu ayete; Münafık erkeklerle münafık kadınlar, (bozuk fıtratları ve fesatçılıkları bakımından) birbirine benzerler. Onlar (birbirine ve çevresine) kötülüğü emreder, iyilikten alıkoymaya girişirler. Ellerini sıkı tutarlar (Allah yolunda harcamazlar). Onlar Allah’ı unuttular, O (Allah)’da onları (rahmetinden mahrum etmekle) unuttu. Doğrusu münafıklar hep fasık olanlardır.” Meali yazdığı ve parantez içinde “Nesiye” fiilini açıkladığı halde, Ahmet Akgül ismini de, sıraladığı isimler arasına katarak, tamamen haksız bir itham ve asılsız bir isnatla, 40 yıla yakın bir süreçte ve çok ciddi bir gayret ve titizlikle hazırladığımız “Rabbani Yaklaşım ve Anlayışımızla YÜCE KUR’AN’IN MANASI VE MESAJI (Türkçe Meal-i Kerim)” mealimizle ilgili toplumda suizan oluşturmaya ve kafalara şüphe tohumları saçmaya çalışmışlardır. Üstelik bu iftirasını kasten ve bilerek yaptığı ve gerçekleri çarpıttığı ortaya çıkmıştır. Çünkü arkadaşlarımızın uyarılarına rağmen bu hatasını, daha doğrusu iftirasını düzeltmeye yanaşmamışlardır.

Oysa hazırladığımız Meali Kerimde Haşr Suresi 19. Ayetine; “Sakın ha, kendileri Allah’ı unutmuş (şeytanın ve dünyalık arzularının yolunu tutmuş), böylece O (Allah) da (ceza olarak onları dergâhından kovmuş) kendi nefislerinin (ebedi kârını ve uhrevi çıkarını) onlara unutturmuş (bütün maneviyatını ve cennet hayatını, fani ve fena şeyler için feda etmeyi akıllılık ve gözü açıklık sanacak bir gaflet ve dalâlete sokmuş) kimseler gibi olmayın! Ki onlar (Rahmet-i İlahi’den nasipsiz bırakılmış ve hidayetleri kararmış) fasık (ve münafık)ların ta kendileridir.” manası vererek, “unutmak” fiilinin, asıl amacı ve anlamı izah edilmiş durumdadır.

Ve yine aynı şahıs “Meallerdeki Fıkhi Yanlışlar” başlıklı yazısında[2]:

Devamı için tıklayınız.

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.

    Bu makaleyi sesli olarak da dinleyebilirsiniz.