YA MİLLİ MUTABAKAT SAĞLANACAKTI VEYA KAOS VE TAHRİBAT KAÇINILMAZDI

808
Paylaş:

5 Aralık 2018

Güney sınırımızda ve yüzlerce kilometreyi kapsayan bir sahada, Suriye Kürdistanı fiilen kurulmaya çalışılmaktaydı. PKK’nın bölge temsilcisi (PYD ve silahlı takımı YPG), ABD savaş uçaklarının hava desteği sayesinde, güya IŞİD’den kurtardığı bölgeye bağımsızlıklarının alameti olarak bayraklarını asmaya başlamışlardı. Bu durum, ileride Güneydoğumuzun da katılacağı Büyük Kürdistan hedefinin, önemli ve tehlikeli bir aşamasıydı. Türkiye’mizin parçalanmasına ve kuşatılmasına elbette göz yummayacak olan kahraman ordumuzun, zaruri ve mecburi bir müdahaleye kalkışması kaçınılmaz olacaktı.

Sn. Cumhurbaşkanı bu müdahaleyi, kendi parti ve prestij hesapları ve ucuz kahramanlık havasıyla ve kaçan oylarını geri toplamak üzere, reklam ve propaganda aracı görüp “geçici ve geri gelici bir taarruz” olarak düşünse de, Genelkurmay’ın “ciddi, gerçek çözüm üretici; dosta umut, düşmana korku verici ve sorunu kökünden bitirici” bir operasyon ısrarı ve hazırlığı haklıydı ve inşaallah büyük hayırlara ve başarılara vesile olacaktı. İşte böyle bir savaş durumunda, Türkiye’nin PKK, PYD ve IŞİD gibi kukla örgütlerin arkasındaki Amerika, Avrupa ve İsrail’le karşı karşıya kalacağı hesaba katılarak, halkımızın her kesiminin ordumuza tam destek vereceği bir Milli Mutabakat iktidarına ihtiyaç vardı. Meclis’teki bütün partilerin katılacağı (dışarıdan atanacak), bağımsız ve donanımlı bir Başbakan yönetiminde kurulacak bu tarihi koalisyon iktidarı, topyekûn Millet adına vatan savunması yapacak Ordumuzun arkasında duracaktı.

AKP’den Milletvekili seçilen anayasa doçenti ve eski raportörü Osman Can da “Kurucu Meclis” gibi çalışacak bir “Kurucu Hükümetin oluşturulması” gerektiğini açıklamıştı. 7 Haziran (2015) tablosu ile Meclis’in çok geniş bir temsil tabanına oturduğunu hatırlatıp “aksi takdirde kimsenin bunun sorumluluğundan kurtulamayacağına” vurgu yapmıştı. Akşam Gazetesi’nde “Kurucu Meclis ve Kurucu Hükümet” başlıklı, çok tartışılacak bir yazı kaleme alan ve bugünkü tabloyu “en çoğulcu ve temsil kabiliyeti en yüksek ve olumlu” olarak tanımlayan Osman Can; Yeni Meclis’e düşen görevin ise; “Meclis’in iradesini koordine edecek, harekete geçirecek ve yapısal bir “cevap”a dönüştürecek kurucu bir hükümet oluşturmak olduğunu vurgulamış, sırf Hükümet kurmak için girişilecek bir koalisyonun bunu başaramayacağını, böylece tarihi bir fırsatın kaçırılacağını, bunun da faturasının çok ağır olacağını ve hiç kimsenin altından kalkamayacağını” hatırlatmıştı. Bu tarihi teklif ve temenniler bizim Milli Mutabakat çağrımıza oldukça yakın ve yatkındı.

AKP’nin 13 yıldır yüz verip şımarttığı, onlar üzerinden fiilen muhatap aldığı PKK’ya resmiyet ve meşruiyet kazandırdığı, son seçimlerde de (2015) barajı rahat aşması için Güneydoğu’da silik ve sevilmeyen adaylar gösterip önlerini açtığı HDP, artık iyice azıtmış ve Diyarbakır başkentli Özerk Kürdistan’ın yegâne hâkimi gibi davranmaya başlamıştı. AKP’nin ya gaflet veya hıyanetiyle, bölgede yıllardır oluşturulan ve özerkliğe alan açılan Devlet otoritesi boşluğunu, kendi yöntem ve sistemleriyle dolduran ve zafer sarhoşluğu ile kuduran PKK, kendilerinden olmayan Kürtleri bile katledip hizaya sokmaktaydı.

Seçimlerden hemen sonra, hem de gündüz sokak ortasında Hüda-Par’lıların mahallesini basan, yani komünist ve anarşist ideolojilerinin gereğini yapan PKK etrafa dehşet saçmıştı.

Diyarbakır Valiliği, Yeni İhya Der Başkanı ve Hüda Par üyesi Aytaç Baran’a yapılan saldırı ve ardından yaşanan olaylarda ölü sayısının 4’e, yaralıların 13’e çıktığını açıklamıştı. Olayla ilgili şu ana kadar 14 kişi gözaltına alınmış olup, bu kişilerin beraberinde 6 Kalaşnikof tüfek, 2 Uzi marka (İsrail yapımı) otomatik silah, 7 av tüfeği, 3 pompalı tüfek, 4 Glock marka tabanca, çok sayıda fişek, sopa, pala ve 2 dürbün yakalanmıştı.

HDP’de, Atatürk ve Öcalan fotoğrafları yan yanaydı!?

Bu; “Sizin Atatürk’ünüz, bizim ise Apo’muz vardır ve ikisi aynı ayardadır; ve artık federatif bağımsızlığın önü açılmıştır” mesajıydı. HDP’nin Bakırköy’deki seçim kutlamalarında bazı partililerin taşıdığı Atatürk fotoğraflı Türk bayrakları tartışmalara yol açmıştı. 7 Haziran seçimlerinde yüzde 10 barajını aşan HDP’liler, Bakırköy’de kutlama yaparken halay çeken partililerin taşıdıkları bayraklar enteresandı. Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı kutlamalarda, Öcalan için sloganlar atılmış, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ile bazı milletvekillerinin de konuşma yaptığı kutlamalarda, açılan pankartlar ile partililerin taşıdığı bayraklar, HDP ve PKK’nın şımarıklığı olarak yorumlanmıştı.

HDP’li yeni vekilden “Kürtçe yemin” çıkışı!

HDP’den Diyarbakır milletvekili seçilen Ezidi vatandaş Feleknas Uca, “Türkçe bilmiyorum, Kürtçe yemin etmek istiyorum” demeye başlamıştı. Uzun yıllar Avrupa Parlamentosu’nda milletvekilliği yapan HDP Diyarbakır Milletvekili Ezidi Feleknas Uca, Türkçe bilmediği için Meclis’te Kürtçe yemin etmek istediğini açıklayacak kadar küstahlaşmıştı. ilk-kursun.com’da yer alan habere göre, kamuoyunun Avrupa Parlamentosu üyeliğinden de tanıdığı ve ailesi 44 yıl önce Batman’dan Almanya’ya göç eden Ezidi kökenli Feleknas Uca; Kürtçe, Almanca ve İngilizce bildiğini hatırlatarak, Meclis’teki yemin töreninde Türkçe bilmediği için, Kürtçe yemin etmek istediği bahanesine sığınmıştı.

Seçimin ertesi günü PKK Dağlıca’da askeri üsse saldırmıştı!

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki Irak sınırında bulunan Dağlıca Bölgesi’nde konuşlu askeri birliğe, PKK’lı teröristlerin havan, uçaksavar ve makinalı tüfekle taciz ateşi açması bir alan hâkimiyeti ve güç gösterisi olarak yorumlanmıştı. Genelkurmay Başkanlığı, resmi internet sitesinde, saldırının 8 Haziran 12.30 ile 12.59 saatleri arasında yapıldığı yazılmıştı. Buna benzer PKK saldırıları daha sonraki günlerde de tekrarlanmıştı.

AKP’lilerin Yüz Karalığı ve Hasan Karakaya gibilerin utanmazlığı!

Gerçekleri saptırıp-saklayarak yalan söyleye söyleye yalama olup yamuklaşan, Yeni Akit Yazarı ve AKP-Erdoğan yalakası Hasan Karakaya: “HDP’ye %90 oy çıkarıldığı için Selahattin Demirtaş’ın özel takdir plaketi gönderdiği Nusaybin’de, bütün oyların PKK militanlarınca ve topluca HDP’ye kullanılıp zorla sandıklara atıldığını” açıklamıştı. Bu iddia ve iftiralar, kahramanlık taslarken kaypaklığını kusmaktan farksızdı. Bu patavatsız palyaçolara hatırlatmak lazımdı: Türkiye’nin her tarafında devlet otoritesinin temin ve tesisi ve özellikle seçim güvenliği AKP iktidarının görev ve sorumluluğu altındaydı. Doğu ve güneydoğuda, halkı PKK’nın insafına bırakan, seçim ve sandık güvenliğini sağlamaktan aciz bulunan iktidarınızı ve kukla kurmaylarınızı sorgulamak yerine hâlâ suç ortağınız ve çözüm muhatabınız HDP’ye sataşmak nasıl bir saçmalıktı? Ülkede, kendi itirafınızla, seçim güvenliğini bile sağlayamayan bir AKP iktidarını hâlâ övmek ve kahraman göstermek nasıl bir mantık marazıydı.

Oysa AKP’nin de HDP’nin de, malum ve mel’un odakların danışıklı horoz dövüşü yaptırılan birer kuklası olduğunu hâlâ anlamamak, ya ahmaklıktı veya gerçekleri bile bile gizleyen bir kaypaklıktı… Çünkü seçim süreci boyunca, Sn. Erdoğan’a “Seni Başkan yaptırmayacağız, saltanat heveslerini kursağında bırakacağız!” diyen sivil ve siyasi PKK (HDP) eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, dışarıda Amerika’nın, içeride TÜSİAD’ın talimatıyla “AKP-CHP” koalisyonu çağrısı yapmaya başlamıştı. Oysa tek ve gerçek çıkış, bir Milli mutabakat arayışıydı.

Halkı avutup oyalayarak bir baskın erken seçimle yeniden Meclis çoğunluğunu kazanacağını sananlar aldanmaktaydı ve başlarına çok büyük belalar açacaktı.

Bu danışıklı dövüşün bir parçası olan ve yıllarca AKP’yi savunan ve koyu bir Erdoğancı tavrı takınan gazeteci Sevilay Yükselir, AKP’deki oy kaybının nedenini açıklarken, Cumhurbaşkanı’nın “Kürtleri yok saydığını” ortaya atmıştı. HDP’ye oy veren Yükselir, kendisine yönelik tepkiler sonrası AKP’yi eleştirmiş, partinin kargalardan kurtulması gerektiğini söylemeye başlamıştı.

Eski AKP’li, yeni HDP’li Sevilay Yükselir, Sn. Recep T. Erdoğan’ın: “Kardeşim! Ne Kürt sorunu ya! Neyin eksik? Daha ne istiyorsun? Allah aşkına bizden farklı neyiniz var, her şeye sahipsiniz!” ifadeleri karşısında şoka girdiğini vurgulamıştı.

“Bunun iki nedeni vardı. Birincisi şuydu: Erdoğan’ın bu sözleri inanarak söylemesi, kendimi gerçekten kandırılmış ve aldatılmış gibi hissetmeme neden olacaktı. Çünkü bakın, bugün ‘Erdoğan destekçisi yazarlar’ başlıklı bir liste yapılsa, eminim adım ilk sıralarda yer alacaktı. Peki bundan gocunur muyum? Asla! Çünkü evet bazı noktalarda siyasi duruşuna katılmasam da, genel olarak ben Erdoğan’ı destekleyen bir gazeteci yazardım. Çünkü onun bu topraklarda akan kardeş kanını durdurmak için giydiği ateşten gömleğe taptım! Evet yanlış duymadınız, ben Erdoğan’a taptım! Bunun dışında, her politikası yanlış ve eksik dahi olsa önemi yoktu, çünkü benim için aslolan yıllarca kan üzerinden siyaset yapan vampirlere inat onun gözünü karartıp ezilen, hakları gasp edilen bir halk için böylesi bir mücadeleye girişmiş olmasıydı.”

Sevilay Yükselir’in bu itiraflarının izahı açıktı:

“Yani; Recep T. Erdoğan’ı hararetle desteklememizin asıl nedeni, Çözüm Süreci bahanesiyle Türkiye’nin çözülmesine ve Özerk Kürdistan hedefinin gerçekleşmesine yönelik açılım ve adımlarıydı… ABD, İsrail ve AB işte bunun karşılığı AKP’nin iktidar olması için 28 Şubat’ı tezgâhlayıp, Erbakan’ı devre dışı bırakmış ve Erdoğan’ı parlatıp iktidara taşımıştı.” Peki, Sevilay Yükselir’in açığa vurduklarının farkına, bu Akit yazarı Karakayalar nasıl hâlâ varamamıştı?

Hele şükür ki yandaş takımından kafası dank edenler de vardı!

Devamını okumak için tıklayınız.

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.

    Bu makaleyi sesli olarak da dinleyebilirsiniz.