Dünya, 3. Cihan Savaşı Telaşında; İktidar Başkanlık Dalaşındaydı!

850
Paylaş:

Çinli üst düzey bir askeri yetkilinin: “ABD’yle savaşa yaklaşıldığı” iddiaları kafaları karıştırmıştı.

Çinli bir üst düzey askeri yetkili, Trump yönetimindeki ABD’yle savaşın artık bir olasılık haline geldiğini açıklamıştı. Bu açıklamalar, Amerika’nın yeni yönetiminden Çin’e yönelik agresif söylemlere yanıt olarak “Çin Halk Kurtuluş Ordusu” web sitesinde yayınlanmıştı. South China Morning Post gazetesinde yer alan, Savunma Seferberliği Komisyonu’ndan bir üst düzey yetkilinin açıklamalarına göre; “Trump’ın başkanlık döneminde çıkabilecek bir savaş” gibi sözler artık bir slogan değil, gerçeklik halini almıştı.

Daha önce ABD derin devletinin güdümündeki CFR’nin 2017 öncelikli Tehditler Raporunda, “PKK ve PYD yüzünden ABD-Türkiye çatışmasının büyük olasılık sayıldığı” vurgulanmıştı.

Tam da bu sırada terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan YPG’ye yeni zırhlı personel taşıyıcı araç verildiği anlaşılmıştı. Vatan Gazetesinden İlker Akgüngör’ün haberine göre, Kanada’da kurulan şu anda dünyanın 8 ülkesinde çok uluslu olarak faaliyet gösteren IAG (International Armored Group) adlı şirkete ait olan zırhlı araçların YPG’ye verildiği örgüt mensuplarının yayınladığı fotoğraflarla ortaya çıkmıştı. YPG’ye kaç adet zırhlı araç verildiğine dair bir açıklama yapılmamıştı. IAG Guardian APC olarak tanıtılan taşıyıcı, 4×4 yüksek korumalı bir zırhlı araçtı. Çatışma bölgelerinde askerler ile ayrıca kolluk kuvvetleri tarafından kullanılabilen taktik zırhlı araçta tam teçhizatlı 10 askeri personel taşınmaktaydı. IAG Guardian’ın 360 derece dönen taretine makineli tüfek, füze ve bomba atar takılmıştı. Araçta yangın söndürme sistemi, taktik tekerlekler, elektrikli vinç, monitörlü termal görüntüleme ve gözetleme kameraları, uzun menzilli ışıklar, VHF ve HF iletişim sistemleri bulunmaktaydı.

Bu arada terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG ise, ABD yönetiminin ilk kez kendilerine zırhlı araçlar sağladığını açıklamıştı. Pentagon sözcülerinden Binbaşı Galloway, “Suriye Arap Koalisyonu’na (ve YPG militanlarına) mevcut yetkiler çerçevesinde üstü zırhlı araçlar yolladık. Bu araçlar, onları Rakka’ya ilerlerken DEAŞ’ın el yapımı patlayıcılarına karşı koruyacaktır.” ifadelerini kullanmıştı. Reuters’ın haberine göre SDG sözcüsü Talal Silozırhlı araçlar ve personel taşıyıcıların dört veya beş gün önce geldiğini vurgulamıştı. Silo, verilen araçların sayısı düşük olsa da “bunun yeni destek olduğuna dair bir kanıt” olduğunu savunarak “Daha önce bu tarz bir destek almamıştık, sadece hafif silahlar ve mühimmat veriliyordu” itirafında bulunmuşlardı. Böylece ABD, Türkiye’ye yönelik geniş çaplı bir saldırının alt yapısını hazırlamaktaydı.

ABD bu kez suçüstü yakalanmış, YPG’lileri eğittikleri ortaya çıkmıştı:

TSK, Suriye ve Irak’ta PKK’ya darbe vururken, Türkiye ile müttefik olan Amerika’nın terör örgütü YPG’yi eğittiğine dair görüntüler ortaya çıkmıştı. Sözcü’den Saygı Öztürk’ün haberine göre; Türkiye’nin müttefiki ABD’nin, bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’ye ağır silahlar verip, Afrin bölgesindeki kamplarda eğittiğinin ortaya çıkması ortalığı iyice karıştırmıştı. Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslararası Gazeteciler Derneği Başkanı (TKÜUGD) Güngör Yavuzaslan tarafından yayınlanan en son fotoğrafların da Afrin kent merkezinde çekildiği anlaşılmıştı. Yavuzaslan ”Terör yuvası Afrin’in, Danimarka, Fransa, Norveç, Belçika, Almanya, İngiltere, İsrail, Almanya, Kanada ile Brezilya’dan gelen yabancılarla dolu olduğunu yazmıştı. Bunların birçoğu paralı savaşçı ve eski askerler olmaktaydı. Terör yuvasının komutası ise Amerikalılardaydı. Bölgede örgütün en fazla militanının sınır komşumuz Afrin’de olduğu ve bu sayının 15 bine ulaştığı konuşulmaktaydı. Ve yine ABD Özel Kuvvetlerinin de Tişrin Barajı’ndaki üste bulunduğu açıklanmıştı. ABD, Suriye’de, Ayn El-Arap’ın (Kobani) güneyinde ikinci bir askeri hava üssünün de inşaatını tamamlamıştı. Yine Haseke kırsalındaki Rumeylan Hava Üssü ve Fırat üzerindeki Tişrin Barajı yanında üssü vardı. ABD buralarda PKK militanlarına askeri malzeme yardımı sağlamaktaydı. Irak’ta bulunan üslerden de Suriye’deki PKK’lı teröristlere silah desteği yapılmaktaydı. Irak’taki gibi Kuzey Suriye’de de yeni bir askeri yapılanma başlamıştı. IŞİD’den kurtarılan bölgelere PYD-PKK unsurları yerleştirilirken, buralardaki Türkmen ve Arap nüfus da göçe zorlanmaktaydı. ABD, Menbiç başta olmak üzere Rakka hattında ve PKK’lıların kamplarında konuşlanmış durumdaydı. ABD’li askerler ise lojistik desteğini İncirlik Üssü’nden sağlamaktaydı.

HDP’li Altan Tan’ın: “Bunların hepsi MHP seçmenini tavlamak için yapılıyor!” iddiası

Gözaltına alınıp serbest bırakılan HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, “HDP’lilerin gözaltına alınmasının nedeninin MHP seçmenini referandumda ‘evet’ demeye razı etmek için olduğunu” ortaya atmıştı.

Ve böylesine kritik bir ortamda ve Kıbrıs’taki topraklarımızın %7’sini Rumlara bırakma anlaşmalarının yapıldığı bir sırada Sn. GKB Akar’ın Kardak Kayalıklarına çıkması ne anlam taşımaktaydı?

AB Komisyonu’nun günlük basın toplantısında bir soru üzerine, Akar ve Kuvvet Komutanları’nın Ege Denizi’ndeki Kardak Kayalıklarına gidişi kınanmıştı. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başsözcüsü Margaritis Schinas, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Kardak Kayalıklarına gitmesine ilişkin, iyi komşuluk ilişkilerinin AB’ye katılım için önemli bir kriter olduğunu hatırlatmıştı. Yetmez; Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, birlikte yazar Nuri Pakdil’i evinde ziyarete gitmeleri kafaları karıştırmıştı. Bu ziyaret, kendileri hangi amaçla yapmış olurlarsa olsunlar, Nuri Pakdil’in siyasi tavırlarını onaylamak anlamında topluma verilmiş bir mesaj gibi algılanmaz mıydı? Ziyaretçilerin makamlarını, topluma bu tür siyasi mesajlar vermek için kullanmaları elbette sakıncalıydı. Türkiye, Anayasaya aykırı olan bir paketle rejim değişikliğine sürüklenirken, referandum tarihi de TBMM’nin ve Türkiye’nin kuruluş tarihi olan 23 Nisan’a denk getirmek için geciktirilirken böyle bir ziyaret hangi maksatla yapılmıştı.

Nuri Pakdil’in siyasi tavrı ortadaydı. Erbakan’a şiddetle karşı, Erdoğan’ın hararetle yandaşıydı. Pakdil, Habertürk gazetesinde yaptığı açıklamada 1923’teki cumhuriyetin ilanını “değerlerimizden kopma dönemi” olarak yorumlamıştı. Nuri Pakdil, “Bizim tek ulu önderimiz vardır, o da Hz. Muhammed’dir!” diyerek kasıtlı ve kışkırtıcı bir tavırla, ucuz kahramanlık taslamaktaydı. Muhabirin “Atatürk’e karşı mısınız yani?” sorusuna “kimden yana olduğumu vurguladım” yine “Anti-Firavunist derken de onu mu kastediyorsunuz?” sorusuna “Beni okuyanlar, tanıyanlar kimi kastettiğimi bilirler” şeklinde kaçamak yanıtlamıştı.

Sn. Hulusi Akar’ın Kardak çıkarması neyi amaçlamıştı?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, kuvvet komutanlarıyla Aksaz Deniz Üs Komutanlığı ve Donanma Komutanlığına bağlı gemilerde inceleme ve denetlemelerde bulunmuştu. Beraberindeki Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanlarıyla Üs Komutanlığı ile Donanma Komutanlığına bağlı gemilerde inceleme ve denetlemelerde bulunan Orgeneral Akar, ardından Deniz Kuvvetleri Komutanlığına ait 2 hücumbotla Kardak Kayalıklarına uğramıştı. Kilim Adası’nda anma törenleri düzenlenirken, bir Yunan botunun Genelkurmay Başkanı Akar’ı taşıyan hücum botunun önüne geçerek engellediği yönündeki haberler üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yapılan açıklamada Orgeneral Akar’ın, Kardak bölgesindeki seyri sırasında bölgeye ufak bir Yunan sahil güvenlik botunun geldiği, uzak mesafeden gözlemleme yaptığı bildirilerek, Genelkurmay Başkanı’nın bölgedeki seyrine ilişkin herhangi bir engellemenin söz konusu olmadığı vurgulanmıştı.

Niye saklayayım, aklımdan geçen şuydu “Cenevre’de gizli ve kirli pazarlıklarla KKTC’nin şehit kanıyla alınmış toprakları Rumlara satılmaya çalışılırken, keşke Genelkurmay Başkanımız ve Kuvvet Komutanlarımız, Kardak Kayalıklarına değil, Kıbrıs adasına bir çıkarma yapsalardı!?”

Kardak gerilimiyle ilgili olarak Savunma Bakanı Fikri Işık: “Gerilimi artıran taraf olmayız, ama emrivakiye de boyun eğmeyiz” gibi anlamı ve amacı belirsiz ifadeler kullanmıştı. “İki ülke arasındaki gerilimin artmaması lazım… Yunanistan bizim hem komşumuz, hem de NATO’da müttefikimiz. Aramızda işbirliği anlaşmaları var. Sorunları konuşarak çözmeliyiz. Gerilimin artmaması lazım.” diyen Bakan Işık; bu konuşmayı, Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos’un (1 Şubat 2017’de) Kardak kayalıkları etrafında, yanında komutanlarıyla beraber bir helikopter turu atıp, 1996’daki kriz sırasında ölen üç Yunanlı subayın anısına denize çelenk bırakmasının ardından yapmıştı.

M.S. Bakanımız Edirne’de askere ‘diz çöktürme’ küstahlığına sessiz kalmıştı!

Bu olaydan kısa bir süre sonra Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, çeşitli ziyaretlerde bulunmak üzere Edirne’ye uğramıştı. Edirne Valisi Günay Özdemir’i makamında ziyaret eden Bakan Işık, daha sonra 54’üncü Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’na bir ziyarette bulunmuşlardı. Tugay Komutanlığı’na girişinde Tuğgeneral Salim Afgün ve resmi tören mangası tarafından karşılanan Bakan Işık, Edirne Valisi Günay Özdemir, AKP Edirne Milletvekili Rafet Sezen, AKP Edirne İl Başkanı İlyas Akmeşe ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirilmiş ve Bakan Işık’ı karşılayan askerler ellerinde tüfeklerle ön sırada diz çökerek yer almışlardı. Bazıları bu uygunsuz tavrı; “Koskoca ordumuzu düşürdüğünüz şu duruma bakın yazıklar olsun” diyerek eleştirirken, Edirne Valiliği “genel uygulama” diyerek bu skandalı geçiştirmeye çalışmıştı. Yoksa Fikri Işık, kof kahramanlık damarıyla TSK’mıza yönelik bir mesaj vermeye mi çalışmıştı?

İran ile Arabistan kapıştırılıp Şii-Sünni savaşı kışkırtılmaktaydı!

Yemen açıklarında bulunan Suudi Arabistan savaş gemisi, saldırıya uğramıştı. İran destekli Husiler, ülkenin batı kıyısındaki liman kenti Hudaydah açıklarında bulunan gemiyi roketle vurmuşlardı. Görüntüleri sosyal medyada paylaşılan saldırıda, fırlatılan roketin isabet etmesiyle gemiden bir alev topu yükseldiği gözlerden kaçmamıştı. Suudi Arabistan, ‘terörist’ saldırı olarak tanımladığı olayda iki askerinin öldüğünü açıklamıştı. Çalkantılı yıllar geçiren Yemen, hâlihazırda fiili olarak üçe bölünmüş durumdaydı. Ülkenin doğusu, orta kesimleri ile Aden ve Taiz’i de kapsayan güneybatı kentlerini Abdurabbu Mansur Hadi‘nin kontrolü altındaydı. Ülkenin batısı neredeyse tamamen İran destekli Husilerin elinde bulunmaktaydı. Bu iki grup, Mart 2015’ten bu yana savaşmaktaydı.

Trump kıyamet savaşını başlatacak figüran mıydı?

“Maalesef ülkemiz keskin cephelere bölünme hazırlığındaydı. Türkiye’yi yönetenler Donald Trump’ın birkaç günlük bir başkan olacağını veya hevesle başladığı icraatlarını bir süre sonra bırakacağını zannetme gafleti içinde Başkanlık heveslerine kilitlenmiş durumdaydı. Oysa Donald Trump en azından 4 yıl iş başındaydı. Kafasında ‘Amerika’ ve dünya ile ilgili projeler vardı ve onları işadamı yaklaşımıyla hayata geçirme kavgasını çoktan başlatmıştı. Yanına kendisini ‘Leninist’ olarak tanımlayan ve “Lenin gibi ben de devleti yıkmayı amaçlıyorum, yeni düzen peşindeyim” diyebilenlerin de aralarında bulunduğu ilginç bir kadro almıştı. ‘Leninist’ ve Siyonist Steve Bannon’u kendisine başdanışman yaptığı gibi Ulusal Güvenlik Konseyi’ne üye olarak da atamıştı. Kendisinin ve yanındakilerin çoğunun, İslâm Dünyası hakkında önyargılı, hatta ‘düşmanlık’ boyutuna yakın ve aykırı görüşleri bulunmaktaydı. Anayasanın kendisine verdiği ‘kararname’ yetkisini ilk olarak halkı Müslüman 7 ülkenin vatandaşlarına ABD’ye girme yasağı koyarak kullanması bu bakımdan fazla sürpriz sayılmamıştı. ABD’de Trump ve kadrosunun açtığı yolun nereye doğru gideceğinin farkında olan insanlar, günlerdir kararnameli hayatı protesto edip duruyorlardı. Türkiye’den ise hiç ses çıkmamaktaydı. Çünkü bizimkiler BAŞKANLIK hülyasına dalmışlardı.

Velhasıl Trump’ın önderliğindeki ‘Leninist’ yaklaşımla, dünyada var olan düzenin şeklen yıkılışı hazırlanmakta, yeni bir Siyonist sömürü çarkı, “değişim” kılıfıyla sunulmaktaydı.

Görmüş geçirmiş dünya liderlerinden Mikhail Gorbachev, TIME dergisi sayfalarından, “Dünyamız hiç bu kadar savaşa yakın olmamıştı” uyarı mesajını açıklamıştı. Dünyanın dört bir tarafında bir an önce ‘kıyamet kopsun’ çabası verenler, o güne çok yaklaştığımızın hesabını yapıyorlardı. Herhalde bir şeyi görmeye başlamışızdır: Washington ve Moskova, bizi -Türkiye’yi- yakından ilgilendiren, hatta ‘hayat-memat meselesi’ sayılabilecek konularda, arkamızdan temaslar yürütüp kararlar alıyorlardı ve yöneticilerimiz uyumaktaydı!” uyarıları bile komplo teorisi olarak yorumlanmıştı.

İsrail’in Suriye haritasındaki detay, sinsi ve Siyonist amaçlarını açığa vurmaktaydı!

İsrail’in gizli servisi MOSSAD’ın sitesi tarafından bir Suriye haritası yayınlanmıştı. Bu harita ABD’nin asıl niyetini ortaya koymaktaydı. O haritada ABD’nin kurmayı planladığı güvenli bölgeler bulunmaktaydı. Buralar bizim sınırımızdaki Kürtlerin ve PYD’nin ele geçirdiği yerler olmaktaydı. Suriye’nin güneyindeki kısım ise İsrail’in güvenliğini sağlama almak için planlanan coğrafyaydı. Donald Trump’ın ve ABD’nin Suriye’deki asıl planları işte bu haritada saklıydı.

AKP ile normalleşme anlaşması imzalayan İsrail iyice azıtmıştı!

İsrail basınına göre, Gazze Şeridi sınırındaki yerleşim yerlerini ziyaret eden İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman, bölgedeki belediye başkanları ile bir toplantı yapmıştı. Siyonist terörist Liberman, sınırdaki yerleşim yerlerinde yaşanan “görece sakinliğin aldatıcı olduğunu” ve “Hamas ile aralarında her an yeni bir silahlı çatışmanın çıkabileceğini” hatırlatmıştı. Hamas ve Gazze’deki diğer grupların İsrail’e zarar vermek yönündeki arzularından vazgeçmediğini ifade eden Liberman, güç dengelerinin Filistinlilerin kendi lehlerine olmadığını ve karşı harekete geçilmesi durumunda ağır bedel ödeteceklerini söyleyecek kadar küstahlaşmıştı.

Buna rağmen gafil AKP yönetimindeki Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi sürecinde taraflar 2010 yılından bu yana ilk kez siyasi istişareler başlatmışlardı.

Taraflar arasındaki siyasi istişarelere, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın ve İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Yuval Rotem başkanlık yapacaktı. Türkiye-İsrail siyasi istişarelerinin 1 Şubat 2017 Çarşamba günü Ankara’da Dışişleri Bakanlığı’nda yapılması kararlaştırılmıştı. Siyasi istişarelerin başlamasıyla normalleşme sürecinde, çok boyutlu ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adımlar atılması ve karşılıklı ziyaretlerin artması amaçlanmıştı. Bu çerçevede Türkiye’den bir bakan, görüşme sonrasında İsrail’e resmi bir ziyarette bulunacaklardı. Yani dindar kahraman AKP eliyle, İsrail Yeni Dünya Savaşından Türkiye’yi yedeğine almış bulunmaktaydı.

Yunanistan Türkiye’ye savaş açmaya hazırlanmaktaydı!

Devamını okumak için tıklayınız.

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.