AKP’NİN 696 SAYILI OHAL KARARNAMESİ; 28 ŞUBAT’IN TERS TAKİBİYDİ!

889
Paylaş:

29 Aralık 2017

AKP iktidarının Olağanüstü Hal kapsamında çıkarttığı 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname maalesef ‘tutuklu ve mahkûmlara tek tip kıyafet giydirilmesi’ yönüyle ele alındı. Oysa KHK ile Ceza Muhakemeleri Kanunu’na da müdahale edilmiş olmakta ve Türkiye’de sanki bir iç savaşa zemin hazırlanmaktaydı. Şimdi gelin darbecilerle mücadele eden sivillere ilişkin düzenleme”ye bir göz atalım.

“MADDE 37: 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” kaydı vardı. Ayrıca bu maddede “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın” diye de bir ifade yer almaktaydı.

Bu maddenin, sadece 15 Temmuz’da, köprüde, asker kafası kesen sivillerin yargılanmasını engelleme amacıyla çıkarılmadığı açıktı. Bu madde sivilleri askerlere karşı kışkırtmaya, hatta “terör yanlıları – cesur vatan evlatları” diye bir iç savaş çıkartılmaya zemin hazırlamaktaydı.

Bütün tarafsız hukukçulara göre bu madde, ceza hukukunun genel ilkelerine aykırıydı. Çünkü hiç kimseye, işlediği bir suçtan dolayı yargılanmama garantisi sağlanamazdı. Bu madde, sadece 15 Temmuz’u değil, bundan böyle de “olağanüstü hal süresince” terör eylemlerinin bastırılmasında gönüllü görev alacak kahraman sivilleri de korumaya almaktaydı. Böylece, sivil silahlı grupların, iktidara karşı sayılan her türlü eylemi, terör gerekçesiyle bastırması ve eylemcilere saldırması serbest bırakılmaktaydı. Böylece silahlı gruplara yargılanmama garantisi sağlanan ve mağdurların savunma hakkını peşinen sınırlayan bir ülkede serbest seçimler de yapılamazdı, yapılsa da meşru sayılmazdı.” tespitleri haklıydı ve Türkiye karanlık bir kaosa doğru yuvarlanmaktaydı.

28 Şubat Dış Siyonist Merkezlerin bir projesiydi, içerideki sivil asker destekçileri de hainlerdi!

696 sayılı OHAL kararnamesi, bir yönüyle 28 Şubat’ın devamı mahiyetindeydi. 28 Şubat’ta, Türkiye’nin gelip geçmiş en Milli ve en bereketli Erbakan iktidarı hedef seçilmiş, İsrailci komutanlarla millici subayların birbirine düşürülmesine gayret edilmiş, Rahmetli Erbakan Hoca ise milli birlik ve dirliğimizin sigortası olan Ordumuz zarar görmesin diye, ahmakların asla anlayamayacağı bir fedakârlık ve feragat örneği sergilemişti. 28 Şubat’ta “askerlerle askerlerin kapıştırılması” planı, şimdi 696 Sayılı Kararname ile “sivillerle askerlerin ve hükümet karşıtı kesimlerin çarpıştırılması” şeklinde zuhur etmiştir.

ABD derin devleti sayılan Yahudi lobilerinin tezgâhladığı, yerli İsrailci paşaların başrolde yer aldığı, TÜSİAD gibi rantiyeci sömürü baronlarının ve İttihatçı artığı Masonik solcu-sağcı takımının figüranlık yaptığı ve Erbakan Hükümeti’nin ve Milli Görüş Hareketi’nin kökünün kurutulmasının amaçlandığı malum ve mel’un 28 Şubat hıyanetinde oynatılan başpiyonlardan birisi de Fetullah Gülen’di. Böylece D-8’leri kuran, Havuz Sistemi’yle faizci sömürü çarkına çomak sokan Erbakan Hükümeti devrilmiş ve işbirliğine razı olmuş Erdoğan iktidarının yolları döşenmişti. Türkiye’de ve özellikle Ordu içindeki FETÖ yapılanmasında 28 Şubat sonrası belirgin bir artış gözlenmiş ve bunlar resmi belgelerle ve mahkeme kararlarıyla tespit edilmişti.

Şimdi Doğu Perinçek’in kalkıp:

“28 Şubat, ABD’nin Kuzey Irak’taki kukla devlet girişimini bozma harekâtlarıyla başlamış, daha sonra iç cephede irticaya yönelmiştir. Bugün ABD’nin İkinci İsrail girişimini engelleme amacıyla ABD’nin piyonları olan FETÖ ve PKK terör örgütlerini bastırma mücadelesinin yakın tarihteki kökleri 28 Şubat’ta bulunabilir. 28 Şubat süreci, başlangıçta FETÖ-Çiller ittifakını hedef almış, daha sonra Türk Ordusu ile ABD arasında karşılıklı meydan okumalarla devam etmiştir.”[1] iddiasında bulunması, eğer bunamışlıktan kaynaklanmıyorsa, halkımızı ahmak yerine koymaktı. Oysa 28 Şubat hem AKP iktidarının ve tahribatlarının hem de FETÖ’cü yapılanmanın önünü açmış, işlerini ve hıyanetlerini kolaylaştırmıştı.

“28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, önlem alınmazsa, batı destekli irticanın devleti ele geçireceğini belirtmiştir. Bugünkü FETÖ manzaraları, o uyarının ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. Görevi devralan Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 3 Eylül 1999 günü, ‘28 Şubat’ı bin yıl sürdürme’ kararlılığını dile getirmişti.” diyen Perinçek yanılmaktaydı. Zira 28 Şubat’la hem FETÖ’nün gizli ve kirli yapılanması hızlanmış, hem de “irticacı ve din istismarcısı” AKP iktidarının tahribat saltanatı başlamıştı. Yok, AKP iktidarı şimdi “ABD emperyalizmi ile savaşan kahramanlar” ise, o takdirde de Hüseyin Kıvrıkoğlu ve İsmail Hakkı Karadayı gibileri yanılmıştı, 28 Şubat bin yıl değil, 28 ayını doldurmadan yırtılıp çöpe atılmıştı.

“ABD, İkinci İsrail’i kurma hedefinin önündeki engeli çok iyi görüyordu. Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Poyrazköy, İzmir Casusluk gibi davalara bakınız, hedefte Türkiye’nin toprak bütünlüğünü koruyacak silahlı gücün komutanları ve siyasal gücün (Vatan Partisi’nin) yöneticileri bulunuyordu. Amerikan-Türk Savaşı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan tertiplerle ve yargılamalarla başlıyordu. ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni savaşmadan yenme stratejisini izliyordu.” diyen Perinçek’in, bazı gelişmeleri ve gerçekleri çarpıtarak kendilerini haklı çıkarma çabası da boşunaydı. Çünkü sadece 2. İsrail olacak Kürdistan hesaplarının değil, Büyük İsrail’e zemin hazırlayacak BOP tezgâhının da en büyük engeli Erbakan’dı ve Milli Görüş, Milli Çözüm programlarıydı.

“28 Şubat, batı destekli irticaya karşı bin yıllık mücadele kapsamındadır.” palavrasını savuran Perinçek “O gün ABD’nin güdümünde, F Örgütü’nün yanında mevzilenenler, 28 Şubat’a bugünün mevzisinden bakmalıdır. Türk Ordusu, bugün Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve yurtta barışın temel sigortasıdır. Savaşan bir orduyu içerden vurmanın kime hizmet edeceğini herkes düşünmek durumundadır.” doğrularıyla kendi yanlışlıklarını kapatma ve gerçekleri karartma hesabındaydı, ama tutmayacaktı.

Evet, Siyonist merkezlerin maşaları ABD ve AB, Türkiye’yi hedef alan bir savaş hazırlığındaydı. 23 Aralık tarihli haberlerde ABD’li general askerlerine “savaş yaklaşıyor” uyarısı yapmıştı.

Norveç’te konuşlandırılmış ABD deniz piyadelerinin komutanı General Robert Neller, bölgede ‘büyük kavganın’ başlayabileceği konusunda askerlerini uyarmıştı. military.com’un haberine göre Neller, bölgedeki Amerikan varlığının genişleyebileceği tahmininde bulunarak askerlerine yerlerinin değişebileceğini hatırlatmıştı. Askerlerine seslenen General, “Umarım yanılırım ama savaş yaklaşıyor. Buradaki varlığımız sayesinde sizler enformasyon ve politik mücadeleye katılıyorsunuz” diyerek yakın zamanda dikkatlerin Pasifik ve Rusya’ya odaklanacağını vurgulamıştı. “Burada 300 deniz piyademiz var. Bu sayıyı bir gecede 3 bine çıkarabiliriz” sözleri de anlamlıydı.

Aynı gün ABD Dışişleri Bakanlığından bir açıklama daha yapılmış: Ukrayna ordusuna “savunma amaçlı geliştirilmiş savunma kapasiteleri” temin edilmesine karar verildiğini açıklamıştı. Aynı Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına göre; 47 milyon dolarlık satış, 210 adet anti-tank füzesi ve 35 füze fırlatma rampasını kapsamaktaydı. ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi geçtiğimiz haftalarda açıklanmıştı. ‘Rusya ve Çin’in ABD değerlerine meydan okuyan rakipler’ olarak gösterildiği belgede Türkiye ne ‘müttefik’ ne de ‘rakip’ olarak yer almamıştı. Suudi Arabistan ve Mısır’ın ‘dost-müttefik’ olarak kodlandığı belgede Türkiye’nin dost ülkeler listesinden adı çıkarılmıştı. Daha birkaç ay önce Ortadoğu’daki asker sayısını 40.000 olarak deklare eden Pentagon, bu rakamı kısa sürede 65.000’e çıkarmıştı. Bölgedeki PKK / PYD ve Hristiyan milislerle birlikte bu rakam 100.000’i bulmaktaydı. Evet, Türkiye hedef konumundaydı.

Şu haber her şeyi ortaya koymaktaydı: “Türkiye toprakları içerisinde bulunan Amerikan askeri sayısı 3 ayda 2 kat artarak 4 bine yükseldi. Türkiye’nin üssünün bulunduğu Katar’da ise bu rakam son 3 ayda 3 binden 7 bine çıkarıldı. Türkiye ve Katar dışında Bahreyn, Kuveyt ve Suriye’de de asker sayısını artıran Pentagon, adeta bir savaş hazırlığı yaptığını gözler önüne serdi. Türk sınırlarını ‘NATO’ maskesiyle batıdan da kuşatmaya girişen Washington, Soğuk Savaş’tan bu yana en büyük sevkiyatını Türkiye’nin yakın çevresine yaptı.”

Yandaş Abdulkadir Selvi bile, FETÖ’yle ilgili AKP’yi eleştirmeye başlamıştı.

Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, hükümetin 7 Şubat’tan sonraki süreci iyi analiz edemediğini belirterek: “AK Parti 7 Şubat’tan bu yana süreci tam olarak anlayamadı. Zamanında yapması gereken müdahaleleri yapmadı. En azından 17 Aralık yaşandıktan sonra 25 Aralık yaşanmayacaktı. Ders alınsa, 17 Aralık’tan sonra hâlâ Fetullah Gülen’den sulhname getirmesi için gazeteci Fehmi Koru ile Alaattin Kaya, Pensilvanya’ya yollanır mıydı?” eleştirisini yaparak Fetullahçıların, 28 Şubat’ın gayrimeşru ürünü olan AKP iktidarında kollanıp palazlandığını vurgulamışlardı.

ABD, YPG bölgesinde silah fabrikası kurmaktaydı!

TIR’lar yetmedi, şimdi fabrika kuruyorlardı! ABD, Türkiye’nin “dostunu seç” karşı çıkışına rağmen, binlerce TIR silah ve mühimmat yardımı yaptığı YPG’ye şimdi de silah fabrikası kurmaya başlamıştı. YPG’nin kontrolündeki Afrin’de kurulmaya başlanan fabrikada mayın ve top üretileceği saptanmıştı.

YPG’ye silah yardımını keseceklerini Ankara’ya bildiren Beyaz SarayDevamını okumak için tıklayınız. 

 


[1] 28 Şubat’ın bin yıllık meydan okuması, 25.12.2017, Aydınlık

[2] Bu madde iç savaş çıkarır, Süleyman Özışık

    Güncel makalelerimizden istifade etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki kutuya e-mail adresinizi yazarak bize gönderiniz.